"Suriye'nin Kürtçe adımı, Kürtlere göre tamamen kozmetik"

PeyamaKurd - Suriye devlet ajansı SANA’nın bu hafta Kürtçe yayın başlatmaya hazırlanması, Şam yönetiminin Kürtlerle yürüttüğü zorlu müzakereler sırasında “taktiksel bir hamle mi yoksa gerçek bir değişim mi?” sorusunu gündem...

Haberler 20.08.2025 - 18:39 Son Güncelleme : 22.08.2025 - 21:06

PeyamaKurd - Suriye devlet ajansı SANAnın bu hafta Kürtçe yayın başlatmaya hazırlanması, Şam yönetiminin Kürtlerle yürüttüğü zorlu müzakereler sırasında taktiksel bir hamle mi yoksa gerçek bir değişim mi? sorusunu gündeme getirdi.

Uzmanlar bu adımı tarihi bir ilk olarak nitelese de çoğu gözlemciye göre SANAnın Kürtçe açılımı esasen sembolik ve rejimin pazarlık gücünü artırmaya dönük bir girişim.

SANAnın Kürtçe hamlesi, hem Şamın Kürtlerle müzakerelerde elini güçlendirme girişimi hem de uluslararası kamuoyuna yönelik bir jest olarak okunuyor. Ancak sahadaki dengeler, bu adımın kalıcı bir değişim yaratıp yaratmayacağını belirleyecek.

***

Suriye Arap Haber Ajansı (SANA), bu hafta Kürtçe yayın yapmaya hazırlanıyor. Bu adım, merkezi hükümet ile kuzeydoğudaki Kürtlerin öncülüğündeki yönetim arasında devam eden zorlu müzakereler sırasında ortamı yumuşatabilecek tarihi bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Suriye yönetimleri uzun süredir Kürt haklarını bastırdı; Kürtçenin kullanımını yasakladı, mülk edinmeyi engelledi ve birçok Kürde kimlik belgesi dahi vermedi. Bu nedenle atılan adım, bir ilk olma özelliği taşıyor.

SANAnın bu dönüşümü, aralık ayında düzenlenen sürpriz bir operasyonla iktidarı ele geçiren geçici Devlet Başkanı Ahmed el-Şaranın başlattığı kapsamlı yeniden yapılanma sürecinin parçası. Ajansın yeni direktörü Tümgeneral Ziyad Mahamid, Türkiyenin devlet ajansı Anadoluya yaptığı açıklamada, SANAnın Kürtçe, Türkçe ve İspanyolca gibi yeni dillerde yayın yapacağını, altyapısını yenileyeceğini ve yurtdışında yeni bürolar açacağını duyurdu.

Şam-DSG görüşmeleri başarısız oldu

Bu gelişme, Şam ile Kürtler arasında ABD ve Fransa arabuluculuğunda yürütülen ve başarısızlıkla sonuçlanan görüşmelerin ardından geldi. Bu süreçte Halep ve Deyrezzor çevresinde hükümet güçleri ile Kürtlerin öncülüğündeki Demokratik Suriye Güçleri (DSG) arasında çatışmalar yaşandı.

Geçtiğimiz cumartesi günü Şara, İdlibde yaptığı konuşmada, DSG ile askeri çatışmadan kaçınmak istediğini belirtti. DSGnin, mart ayında Kürtlerin kontrolündeki bölgeleri devletin yönetimine devretmeyi öngören bir anlaşmaya bağlı kalmak istediğini, ancak sahadaki bazı eylemlerinin bununla çeliştiğini söyledi.

Şara ayrıca, sürece destek veren ABD ve Türkiyenin meselelerin barışçıl yollarla çözülmesini istediğini ifade etti. Umarım ihtilafa düşmeyiz. Birkaç ay içinde meseleyi çözeceğimize inanıyorum dedi.

Buna karşın Türkiyeden gelen açıklamalar oldukça sert. Son haftalarda hem dışişleri hem de savunma bakanları, DSGnin silah bırakıp Suriye ordusuna katılmaması halinde askeri operasyon yapılabileceğini söyledi. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 13 Ağustosta Ankarada Suriyeli mevkidaşı Esad el-Şeybani ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Sabır tükeniyor dedi.

Şaranın söylemleri Ankara ile zıt görünüyor

Şeybani, bundan bir gün önce Şamda Kürtlerin dış ilişkiler sorumlusu İlham Ahmed ile görüşmüştü. Kaynaklara göre görüşme olumlu geçti ve taraflar yeniden Şamda buluşma kararı aldı. Ancak Kürtler görüşmelerin ülke dışında yapılmasını tercih ediyor.

DSG Genel Komutanı Mazlum Kobani (Abdi) ise geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, Suudi Arabistanın arabulucu rol üstlenmesi gerektiğini söyledi. Türkiye ise, kendi dahil olmadığı herhangi bir dış arabuluculuğa kesinlikle karşı çıkıyor.

Türkiyenin Suriyenin kuzeyinde 10 binden fazla askeri bulunuyor ve bu da Şara üzerinde büyük bir etki yaratıyor. Şara, Suudi Arabistan ile daha yakın ilişkiler kurarak bu dengeyi değiştirmek istese de Ankaranın taleplerini görmezden gelemiyor. Ancak İdlibdeki ılımlı açıklamaları, Ankaranın sert söylemleriyle taban tabana zıt görünüyor.

Bir zamanların İslamcı militanı olan ve usta bir stratejist olarak tanımlanan Şara, şu anda Dürzi nüfusun çoğunlukta olduğu Süveydadaki başarısız müdahalesinin ardından yeni bir cephe açmak istemiyor. İsrailin müdahalesi, orduyu geri çekilmeye zorlamış, Arap Bedevi aşiretleri ile hükümet güçlerinin ortaklaşa gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleri iddiaları krizi derinleştirmişti. Bunun üzerine Dürziler kendi kaderlerini tayin hakkı talep etmeye başladı.

Kürtler, ellerinin güçlendiğini düşünüyorlar

Kürtler ise ülkenin yaklaşık üçte birini ve en büyük petrol sahalarını kontrol ediyor. Süveydadaki krizin ardından merkeziyetçi yönetim vizyonunu reddediyor ve ellerinin güçlendiğini düşünüyorlar.

Atlantic Councilden İbrahim el-Assil, Al-Monitora yaptığı değerlendirmede, Şara şu aşamada DSG ile çatışmaya girmekten özellikle kaçınıyor. Onun yıllardır uyguladığı stratejide aynı anda birden fazla cephe açmamak var. Bugün de bu yaklaşımı sürdürüyor dedi.

Assile göre Şara, Süveydada kontrolü kaybettiği için kendisini DSG karşısında daha uzlaşmacı göstermeye çalışıyor. Türkiyenin sert söylemleri de ona iyi polis rolünü üstlenme imknı veriyor.

Bununla birlikte, Avrupalı bir diplomatın sözleriyle balayı dönemi bitti. Süveydadaki şiddet olayları nedeniyle Şara giderek daha fazla uluslararası gözlem altında.

Orta Doğu Enstitüsünden Charles Lister ise Şaranın aslında düşünüldüğünden daha avantajlı bir konumda olduğunu belirtiyor. Ona göre, uluslararası toplum artık DSGnin devlet yapısına entegre olması gerektiği konusunda hemfikir. Bu da başarısız görüşmelerin veya DSGnin yeni şartlar öne sürmesinin Şamın lehine sonuçlanacağı anlamına geliyor. Ancak Lister, Eğer DSGye karşı askeri çözüm yoluna gidilirse Şaranın dış politikada sorunsuzluk imajı ciddi darbe alır uyarısında bulundu.

Öte yandan Kürt yönetimi, SANAnın Kürtçe yayın kararına henüz resmi bir yanıt vermedi. Ancak Kürtler, Şaranın Kürtler ve diğer azınlıkları tamamen yok sayan geçici anayasa hamlesi nedeniyle öfkeli.

Bu hamle tamamen kozmetik

Kürt siyasetçi Salih Müslim, bu adımı tamamen kozmetik olarak nitelendirdi: Bizim zaten kendi Kürtçe medyamız var. Tek fark, şimdi rejim kendi propagandasını Kürtçe yapacak.

Erbil merkezli araştırmacı Wladimir van Wilgenburg da benzer görüşte. Ona göre, Kürtçenin SANAya dahil edilmesi sembolik bir adım. Türkiyenin 2009da devlet televizyonunda Kürtçe yayın başlatmasıyla kıyaslanabilir.

Bugün dünyadaki en büyük Kürt nüfusu Türkiyede yaşıyor. Ancak Türkiyede Kürtler anayasal haklardan yoksun ve devletin bölünmesini istedikleri gerekçesiyle sistematik baskıya maruz kalıyor.

Bu nedenle Ankara, Suriye Kürtlerine kendi vatandaşlarından daha fazla özgürlük verilmesine karşı çıkıyor. Hatta son dönemde Abdullah Öcalan ile yeni barış görüşmeleri yürütülürken bile bu tutum değişmedi.


Amberin Zaman | Al Monitor

Ana Sayfaya Git