Süveyda her şeyi değiştirdi: Silah bırakmak Kürtler için intihar demek!

PeyamaKurd- Rojava’da DSG ile merkezi hükümet arasındaki entegrasyon görüşmeleri öncesinde Suveyda’daki kriz, dengeleri değiştiriyor. Paris’te yapılması planlanan görüşme ertelenirken, Kürtler daha güçlü bir pozisyonla masada...

Haberler 30.07.2025 - 17:44 Son Güncelleme : 01.08.2025 - 11:18

PeyamaKurd- Rojavada DSG ile merkezi hükümet arasındaki entegrasyon görüşmeleri öncesinde Suveydadaki kriz, dengeleri değiştiriyor. Pariste yapılması planlanan görüşme ertelenirken, Kürtler daha güçlü bir pozisyonla masada.

Kürtlerin öncülüğündeki Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ile Suriye hükümeti, kuzeydoğudaki Kürt yönetiminin Şamdaki merkezi hükümetle bütünleşmesi yönünde somut adımlar atmayı amaçlayan görüşmeler için önümüzdeki hafta Pariste bir araya gelmeye hazırlanırken, diplomatik çabalar hız kazanıyor. Ancak olumlu söylemlere rağmen, her iki tarafın da kilit konularda taviz vermeye yanaşmadığına dair güçlü işaretler var. Bu da görüşmenin gerçekten gerçekleşip gerçekleşmeyeceği sorusunu gündeme getiriyor.

DSG Genel Komutanı Mazlum Abdi, Suudi haber kanalı el-Hadatha verdiği röportajda uzlaşmacı bir tutum sergileyerek Suriyenin geçici lideri Ahmed el-Şarayı ülkenin meşru cumhurbaşkanı olarak nitelendirdi. Kobani, Suriyenin tek ordu ve tek bayrak altında birleşmesi gerektiği konusunda Şara ile aynı görüşü paylaştığını belirtti. Ayrıca DSGnin, Arap çoğunluklu Rakka ve Deyrezzor ile Kürt çoğunluklu Hasekede devlet kurumlarının yeniden faaliyete geçmesi için resm olarak Şama başvurduğunu açıkladı.

Türkiye ile ilişkiler olumlu, Şam ise bazı hakları kabul edecek

Abdi, Paris toplantısına katılmayı planladığını, Türkiye ile mevcut ilişkilerin olumlu olduğunu ve Şam yönetiminin Kürtlere bazı kültürel haklar tanımayı kabul ettiğini de ifade etti.

Bu açıklamalar sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Abdinin açıklamalarını bazıları teslimiyet olarak nitelendirdi, Kürt milliyetçileri ise yorumları ihanet olarak değerlendirdi.

Ancak Abdinin söyledikleri aslında yeni değil. Kürt lider daha önce de Kürtlerin ayrı bir devlet kurma niyeti olmadığını ve birlik bayrağı altında ulusal orduya entegre olmaya hazır olduklarını ifade etmişti.

Aralık ayında rejim güçleri bölgeden çıkarıldıktan sonra Abdi, Şaranın temsilcilerini yerel yönetime dhil etmeye davet etmiş ve Suriye hükümet güçlerinin Kürtlerin kontrolündeki sınır bölgelerinde konuşlanmasını önermişti. Ancak DSG, kontrol ettiği bölgeleri tamamen merkezi hükümete devretmeyi hiçbir zaman kabul etmedive hl da etmiyor. Kobani, geçtiğimiz hafta sonu Deyrezordaki aşiret liderlerine yaptığı açıklamada bunu yineledi.

DSG, özerk yönetimde ısrarcı

DSG, özerk bir yönetim sisteminde ısrarcı. Kürtlerin fiili dışişleri bakanı sayılan İlham Ahmed, Kürtlerin bu konudaki duruşunu net bir şekilde ortaya koydu. En önemlisi, DSG silahlarını Şama teslim etmeyeceklerini ve yalnızca ayrı bir blok olarak Suriye ordusuna katılmayı düşüneceklerini belirtti. Anayasada garanti altına alınmadan silahsızlanmanın intihar anlamına geleceğini söyledi.

Bu tutum, Şam yönetiminin 19 Temmuzda Pariste Kobani ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani arasında yapılması planlanan toplantıyı iptal etmesine yol açtı.

Toplantıya ABD Temsilcisi Barrack ve Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot da katılacaktı. Şam, ilerleme kaydedilmeyecekse görüşmenin anlamı olmadığını savundu. DSG ise Paris görüşmesinin, nihai bir anlaşma yönünde tartışmaları ilerletmek amacıyla yapılması gerektiğini, Şamın kendi şartlarını Kürtlere dikte edeceği bir ortamı kabul etmeyeceklerini açıkladı. Şeybaninin, temmuz ayındaki Şam görüşmelerinde, DSGnin Deyrezzordaki kontrolü altındaki bölgeleri devretmesi için Abdiye bir tarih verdiği bildirildi.

DSG, geri adım atmayacak gibi duruyor

DSG, geri adım atmayacak gibi görünüyor. ABDli Elçi Tom Barrackın, DSGye yönelik örtülü tehditlerden övgüye geçmesi atmosferi iyileştirmiş olsa da, Kürtlerin pozisyonunu temelden değiştirmiş değil. DSG açısından top artık Şaranın sahasında.

Abdinin en dikkat çekici yeni önerisi ise Suudi Arabistanın arabulucu olması yönündeki çağrısı oldu:

Suudi Arabistan, Şamla arabulucu olarak devreye girerse olumlu bir rol oynayabilir, dedi.

Bazılarına göre bu çağrı, süreci uzatmak ve Şaranın kalıcılığını test etmek için yapılan taktiksel bir hamleydi. Nitekim geçici hükümet, mart ayında ABDnin aracılığıyla imzalanan anlaşmadan bu yana Kürtleri oyalamakla suçluyor.

Suveyda her şeyi değiştirdi

Kürtlerin özgüveni, bu ay başında Suveydada yaşanan olayların ardından ciddi şekilde arttı. Sünni Bedevi aşiretleriyle hükümet güçleri arasında çıkan çatışmalarda, Dürzi milislerin de dahil olmasıyla yüzlerce sivilkadınlar ve çocuklar da dahilhayatını kaybetti. Şaranın güçlerinin Dürzi sivillere işkence ettiği görüntüler uluslararası tepkilere yol açarken, Dürziler tarafından Bedevilere yönelik benzer şiddet görüntüleri de yayımlandı.

İsrailin Dürzileri savunmak için müdahale etmesinin ardından hükümet güçleri Suveydadan çekilmek zorunda kaldı. Bu, Şaranın iktidara geldiğinden beri yaşadığı en büyük zayıflık anıydı.

Olaylar, Kürtlerin şu soruyu sormasına neden oldu: Tam olarak hangi ulusal orduya katılmamız bekleniyor?

DSGnin 2014ten bu yana ABD tarafından silahlandırılmış, eğitilmiş ve savaşta test edilmiş yaklaşık 100.000 kişilik gerçek ve hazır bir ordusu var. DSG liderliği içinde hkim olan zihniyet özetle şu:

Washington ve Körfez müttefikleri, Şaranın Suveydayı kötü yönetmesinden büyük rahatsızlık duydu. Onlar, Şaranın iktidarını meşrulaştırmak ve cihatçı geçmişini unutturmak için ciddi diplomatik yatırım yapmıştı. Ancak en büyük siyasi zarar muhtemelen Ankaraya oldu.

Erdoğanın hesapları sarsılıyor

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, DSG ile yaşanan askeri gerginlikteki yumuşamayı, Türkiye Kürtlerinden destek almak için bir koz olarak kullanıyordu. Bu, 2028deki yasal son döneminin ötesinde iktidarda kalmasına olanak tanıyacak anayasa değişiklikleri için kritik. Ankara ayrıca DSG ile doğrudan temas kurarak Qamışlodaki Nusaybin sınır kapısının yeniden açılmasını görüşüyor. Bu, Suriye Kürt bölgesinin ekonomisi için önemli bir adım olurken, aynı zamanda iç politikada Erdoğanın Kürt desteğini artırma planının parçası.

Ancak Ankara, Nusaybin konusundaki ilerlemeyi, Şam ile Kürtler arasındaki müzakerelere bağladı. Türk hükümeti, medyayı kontrol ederek bu açılımı, Kürtlerin Şama boyun eğmesi için gerekli bir hamle gibi sunuyor ve bunu terörden arındırılmış Türkiye vizyonunun parçası olarak lanse ediyor.

Mayıs ayında Ankara büyük bir başarı elde ettiğini duyurdu: PKK, lideri Abdullah Öcalanın talimatıyla Türkiyeye karşı 40 yılı aşkın süredir yürüttüğü silahlı mücadeleyi sonlandırdığını açıkladı. Ancak PKKnin Suriye kolu olan ve DSGnin bel kemiğini oluşturan YPG hl dağılmadı. DSGnin YPGyi feshetmeyi reddetmesi ve Şaranın ordusuna katılmayı kabul etmemesi, Erdoğanın güvenlik anlatısını zora sokuyor.

Son günlerde Türkiye, Suriyenin toprak bütünlüğünün tehdit edilmesi durumunda askeri müdahalede bulunabileceği yönündeki tehditlerini yeniden gündeme getirdi. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, YPGnin süreci ağırdan aldığını ve Dürzilerle olan son temaslardan haberdar olduklarını ima etti.

Analistlere göre Türkiye, Mazlum Abdiyi Şaranın şartlarını kabul etmeye zorlamak için taktiklerini sertleştirebilir. Ancak Suveydadan sonra bu artık o kadar kolay değil.

Erdoğan, hanesine zafer olarak yazacaktı

Orta Doğu Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü ve Erdogans War kitabının yazarı Gönul Tol şunları söylüyor:

Erdoğanın planı, DSG ile Şam arasında sessiz bir anlaşma yapılmasıydı. Bu anlaşma, Kürt savaşçılarının Suriye ordusuna katılması ve ardından Dürziler gibi sınırlı bir özerklik tanınması şeklinde olacaktı. Böylece Erdoğan, DSGnin dağıldığını ve Kürt özerkliğinin sona erdiğini ilan ederek bunu kendi hanesine zafer olarak yazacaktı. Ancak bu anlaşma sağlanamazsa, Erdoğan güvenlik açılımını kamuoyuna satamaz. Hele ki binlerce PKK bağlantılı savaşçı hl sınırın ötesindeyken.

Tol, sözlerini şöyle tamamladı:

Eskiden Esad rejimi ve onun müttefikleri Rusya ile İran araya girip Erdoğana yol açardı. Bugünün Suriyesinde ise İsrailin artan etkisi, Washingtonla bozulan ilişkiler ve Trumpın öngörülemezliği, Türkiyenin Suriyedeki konumunu 2016dan bu yana en zayıf noktaya çekti.

Ana Sayfaya Git