RÖPORTAJ | Miroğlu: Kürtleri kemalist iktidara ikna etme projesi var, taşıyıcısı da HDP ve PKK

RÖPORTAJ | Miroğlu: Kürtleri kemalist iktidara ikna etme projesi var, taşıyıcısı da HDP ve PKK

PeyamaKurd - Türkiye’de gündem hareketliliğini her geçen gün daha da arttırıyor. Ülkedeki ekonomik problemlerin yanı sıra ‘erken seçim’ konusun da sıcaklığını koruyor. AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın kendi seçmen ve hedef kitlesi nezdinde eski albenisi yok. Bunun farkında olan CHP kanadı özellikle Kürtlerin yoğunlukta olduğu şehirlere haftalık ziyaretler gerçekleştiriyor. Kürtlerin büyük kısmının AK Parti’den uzaklaştığının farkında olan CHP, HDP ile ortak hareket ediyor. CHP her ne kadar 'Millet İttifakı’ cephesinde yer alsa da HDP ile ortak çalıştıkları birçok konu mevcut.

Bir kesim Kürtlerin, HDP vasıtasıyla CHP kanadına kayarak ‘kemalizmi’ bilip/bilmeden kabul ettiğini savunurken bir kesim ise Kürtlerin, muhafazakar-demokrat AK Parti’nin yanlış politikaları sayesinde buna zemin hazırlandığını belirtiyor.

Gündemdeki gelişmeler, erken seçim, ekonomi, Kürtlerin ‘CHP’ye yakınlaşması, HDP’nin Kürtlere yaklaşımı’ ve daha birçok konuyu AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) Üyesi Orhan Miroğlu, PeyamaKurd’e değerlendirdi.

“Kemalist milliyetçilik (CHP) ve ülkücü milliyetçilik (İYİ Parti) “Kürt kemalistlerinin” bir şekilde kontrol ettiği oylarla AK Parti’yi iktidardan düşürmek istiyor” diyen Miroğlu, “İnkar ve yok etme döneminin sorumlusu bir partiyi iktidara taşıma stratejisinin bedelini sadece AK Partili Kürtler ödemez. Bu bedeli ödememek ve Kürtler’in kemalizme mahkum edilmesini önlemek için AK Parti ve bu partideki Kürtler sorumluluklarının bilincindedirler” ifadelerini kullanıyor.


AK Parti’den kopan Kürtler, HDP’nin de etkisi ile yavaş yavaş CHP’ye kanadına yönelmeye başladı. Kürtlerin, Türk milliyetçisi bir partiye yanaşması partinize ve size neler anlatıyor?

“Kürtler’in AK Parti’den kopup yavaş yavaş CHP’ye yönelmesi iddiası, büyük oranda, ‘bu beklenti içinde’ olanların bir beklentisi. Sonra Kürtler ve CHP dendiği zaman akla neden sadece AK Parti’ye oy veren Kürtler ve onların tavrı geliyor? Gerçek şu ki Kemalist milliyetçiliğe Kürtler’i yaklaştırmak fikri başından beri Öcalan’ın ve takipçilerinin siyasi amacı ve tarzı olagelmiştir.

Muhafazakar- demokrat Kürt milliyetçi tarihini ve başta Barzaniler olmak üzere bu tarihin temsilcilerini yok sayan, hatta ‘ilkel milliyetçilikle’ suçlayan bu çizgi oldu. 90’lı yıllarda Öcalan kendi ifadeleriyle söyleyecek olursak, ‘Barzanici olmasın’ diye Bekaa’da mesai harcayan kemalistleri hatırlamak lazım. Bence çok başarılı da oldular ve o ziyaretlerin boşa gitmediğini bugün daha iyi anlamaktayız.

Ve şimdi de tarihin en büyük ironisi gerçekleşiyor: Kemalist milliyetçilik (CHP) ve ülkücü milliyetçilik (İYİ Parti) “Kürt kemalistlerinin” bir şekilde kontrol ettiği oylarla AK Parti’yi iktidardan düşürmek istiyor.

Bu bir proje, Kürtleri muhtemel bir kemalist iktidara eklemleme ve ikna etme projesi. Taşıyıcısı da HDP ve PKK’dır. AK Partili Kürtler’in CHP’ye falan yöneldiği yok. Yönelenler HDP ve HDP’nin periferisinde olan Kürt kesimleri.

Yılın büyük bir bölümünü Mardin’de geçiriyorum. İşimiz siyaset, hemen herkesle yüz yüze görüşmeler yapıyoruz. Kürtler’le AK Partinin siyasi hikayesi bitmedi, belki bu hikayenin ciddi bir redaksiyona tabi tutulması gerekiyor ama hiç bir AK Partilinin aklından kemalist bir hikayeye entegre olmak geçmiyor. AK Parti’ye oy veren Kürtler’in bazı eleştirileri, beklentileri var elbette ve olması da çok doğal. Kenarda durmayı ve şimdilik beklemeyi tercih eden AK Partili Kürtler de var. Ama bu kesimin aklına alternatif olarak CHP’ye yanaşmak gelmiyor. Lakin kemalist milliyetçiliğe Kürtler’i entegre etmek isteyen bir siyasi parti ve çizgi var Türkiye’de. O da HDP/PKK çizgisidir. HDP’li seçmen 2019 seçimlerinde metropollerde kendi partisi aday göstermediği için ve AK parti kaybetsin diye, toplamda 2.800.000 civarında bir oyu CHP adaylarına verdi.

2023 seçimlerinde de HDP’li seçmenin Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayına oy vermesi için mücadele ediyorlar.  Proje başarılı olursa, bu sadece Türkiye’deki Kürtler’in geleceğini etkilemekle kalmaz, bütün bölgede ve birer Kürt sorunu olan ülkelerde sarsıcı sonuçlara yol açar. Kürtler’i Irak’ta Suriye’de geçmişte siyasi olarak Baas’çılığa eklemlemek ve ittifak gücü haline getirmek neyse, Kürtler’i kemalist iktidara eklemlemek ve bu iktidarın yedek gücü haline getirmek de bugün odur.

Suriye’de Arap Baharı başladığında Kürtler ayaklandılar. Baas bu ayaklanmayı bastırmakla başladı işe. Mişel Temo’nun öldürüldü ve iş bitti. Esad’la PKK/PYD’yi aynı masaya oturtan da rahmetli Mam Celal oldu. Sonuca bakalım. Bugün Rojava Kürtlerinin neredeyse yarısı Rojavadan uzakta ve mülteci durumunda, buna bazı Kürt partileri de dahil. Türkiye’de bugünkü mücadele bu çerçevede gerçekleşiyor.

Kürtler muhtemel bir neo- kemalist rejimin müttefiki haline getirilmek isteniyor. Bu mücadele, “Kürtler ve Yeni yüzyıl” üzerine kafa yoranları yani başta muhafazakar- demokrat Kürt milliyetçileri ve aydınları olmak üzere herkesi düşündürmelidir. Kürt milliyetçileri bu yüzyıl ve muhtemel beklentiler söz konusu olduğunda, Türkiye’de kemalist bir iktidara eklemlenecek olan bir halkı neyi beklediğini görebilmeli."


AKP-MHP ittifakı Kürtler açısından hiç olumlu karşılanmıyor. CHP, bölgeye sık sık ziyaretler gerçekleştiriyor, bölge halkı CHP’yi benimsemiş görünüyor. Tabii eski kuşak bir yana bir de Z kuşağı var. Yeni oy kullanacak gençler var. Kürtlerin, HDP’den ziyade CHP’yi de benimsemesi “stratejik açıdan” partiniz için ne anlam ifade ediyor?

"CHP’nin bölge ziyaretlerinde söylediğiniz ölçülerde bir ilgi yok. Bu ziyaretler önemli oranda HDP’nin lojistik desteğinde geçiyor. CHP’ye katılan aşiretler gibi haberler okuyoruz medyada ama bu da gerçeği yansıtmıyor. Bir kere kitlesel birliği olan, kendi sosyolojisini 80’li 90’lı yıllarda olduğu gibi koruyan aşiret yapısı yok artık, sosyolojik olarak çözüldü aşiretler, temsil düzeyinde bir olgudan bahsedebiliriz belki. Orta sınıflar gerçeği var bir de. Bu sınıfların siyasi tercihi bugünkü şartlarda AK Parti ve HDP. Ama önümüzdeki seçimlerde bu sınıflar da bizimle kemalist bir iktidar ihtimali arasında bir tercih yapacaklar.

Bu tercih AK Partiyle HDP arasında bir tercih yapmaya benzemez. Yanlış tercihlerin vebali çok büyük olur. AK Parti ve MHP arasındaki ittifakın her iki partinin siyaset yapma tarzlarında birbirlerini etkileyen sebep ve sonuçlara yol açtığı görülüyor. 15 Temmuz şartlarının getirdiği bir ittifaktır Cumhur İttifakı. Yoksa siyasi bir ortaklık gibi ifade edilemez, ayrı partileriz biz. MHP’nin AK Partinin gerçekleştirdiği demokratik ve sivil reformlara karşı bir tutumu ve bu manada iki parti arasında bir siyasi anlaşmazlık olmadı bugüne kadar. Askeri vesayet geri gelmedi, TRT- KURDİ yayına devam ediyor.

Kürdolohi enstitüleri açık. Vesaire vesaire. MHP Anadolu milliyetçiliği dediğimiz milliyetçiliği temsil etmektedir, biz muhafazakar demokrat bir partiyiz. Türkiye’de muhafazakarlığın temel sorunu demokrat çizgiden milliyetçiliğe dönem dönem gözlenebilen geçişlerdir ki, AK Parti’nin mufazakar-demokrat çizgisini koruması herkesin yararınadır. Cumhur İttifakı bileşenleri benzeşmek yerine kendi siyasi kimliklerini korumayı tercih etmede kararlı görünüyorlar. AKP - MHP ittifakına yönelen eleştirleri de sadece Kürtlere bağlamak çok doğru olmaz. Ama bazı çevreler uzun yıllardır MHP’yi Kürtlerle, Kürtler’i de MHP’yle korkutmayı tercih etmiş görünüyorlar.

Kürtler’in CHP’ye benzemesinin AK Parti için, Türkiye ve Irak, Suriye hatta İran Kürtleri için ne anlama geldiğini ilk soruda cevaplamıştım. Bu mesele sadece AK Partinin çözebileceği ve sadece onu ilgilendiren bir mesele değil. İnkar ve yok etme döneminin sorumlusu bir partiyi iktidara taşıma stratejisinin bedelini sadece AK Partili Kürtler ödemez. Bu bedeli ödememek ve Kürtler’in kemalizme mahkum edilmesini önlemek için AK Parti ve bu partideki Kürtler sorumluluklarının bilincindedirler.

AK Parti hükümetlerinin başlattığı demokratikleşme sürecinin belli sebeplerle zaman zaman kesintiye uğramasına sessiz kalmıyor, reformların ve demokratik hamlelerin devamı konusunu gündem de tutmaya gayret ediyoruz. Ama dediğim gibi, bu meseledeki sorumlulukları tamamen AK Parti’nin sırtına yıkmak da adil bir tutum değildir. Bu yüzyıldan beklentisi olan Kürt aydınlarının, partilerinin ve sivil toplum örgütlerinin de jakobenizme ve kemalizme karşı çıkmaları tarihi bir sorumluluktur. Yoksa kenarda durup, AK Partinin Kürtlerin kemalistleşmemesi için verdiği mücadelenin sonuçlarını beklemek, hele bu sonuçların ‘siyasi kazanımlar’ doğuracağını düşünmek büyük hata olur. AK Parti sonrası Kürtler’i bekleyen bir tek şey olabilir: Tek partiye yani HDP’ye ve HDP’nin müttefiki kemalizme mahkum olmak!"


Son anketler ve kulis bilgileri seküler Kürt seçmenin yanı sıra muhafazakar Kürt seçmenin de artık Millet İttifakı’na ‘soğuk’ bakmadığı yönünde. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nedir?

"Böyle bir eğilimin gelişmekte olduğuna bir itirazım yok. Ama günün sonunda 2023 seçimlerinde muhafazakar ve seküler Kürtler’in ciddi bir muhasebe yapacaklarını düşünüyorum. Millet İttifakı yani Türk milliyetçiliği bu yüzyılda nasıl bir siyasi alternatif olabilir? Sorun Kürtler’de değil. Bence AK Parti’nin bundan sonra nasıl bir siyaset izleyeceğinde. Körfez savaşlarından sonra siyasi şartlar bölgede büyük değişimlere yol açtı.

Türkiye darbeler ve ayaklanmalarla sarsıldı. Arap baharı, DAİŞ’in Kürdistan’ı ve Suriye ile Irak’ı hedef alan askeri saldırıları, küresel güçlerin DAİŞ’i hemen herkesin düşmanı haline getirmesi, PKK’nın izlediği Pan-Kürdist ve irredentalist politikaların başta KDP olmak üzere diğer Kürt partilerinde yarattığı endişeler ve bu endişelerin zaman zaman çatışmalara dönüşmesi, Kerkük ve Sincar’ın statüsündeki belirsizlikler, Türkiye’nin bölgedeki artan rolü, işte bütün bunlar Kürtler adına siyaset yapan herkesi yeni bir muhasebe ve yeni politikalar inşa etmeye yöneltmelidir.

Türkiye’ye karşı hasmane bir tutum içinde olmak, hele silahlı mücadele yürütmek, soğuk savaş döneminin hala devam ettiğine inanmaktan farksız bir durumdur ve bu politikalarda ısrar eden PKK’nın kendisinin de soğuk savaş döneminden kalma bir örgüt olduğu gerçeğini akla getirmeye devam edecektir. CHP’nin samimiyete dayanmayan birtakım temaslarının( Erbil ziyareti, helalleşme hamlesi, doğu masası gibi) mezara kadar değil seçime kadar devam edecek aldatıcı hamleler olduğunu Kürtler’in bilmesi gerekir.


Kürtler, AK Parti’ye kırgınlıktan ziyade artık küsmüş durumda.  AK Parti Kürtlere yönelik yeni bir atılım gerçekleştirecek mi? Çünkü Kürt bölgelerinde olağanüstü oy kayıpları yaşadıklarının kendileri de farkındalar. Son günlerde medyada çıkan kulislere göre Erdoğan, “Gerekeni yaptık, yapmaya devam edeceğiz” diyor. Son durum nedir?

"Bu tespitler kısmen doğru. Kürtlerin AK Parti’den kopması için olağanüstü çabalar sürdürülüyor ama bu çabaları sürdüren başta HDP olmak üzere hiç kimse AK Parti sonrası dönemde Kürtleri nasıl bir gelecek beklediğini söylemiyor ya da söyleyemiyor. Sırrı Süreyya Önder ‘AK Parti gidiyor ama gelenler de ellerinde kör testereyle bekliyor bizi’ derken çok haklı.

Kürtler, Kemalistlerin ve 90’lı yıllarda Kürtlerin evlerinden alınarak, sokak ortalarında infaz edilmesinde ağır sorumlulukları olan bazı ülkücü milliyetçilerin yönettiği bir Türkiye’de daha mı mutlu olacak? Daha dün Nusaybinli bir Kürt kızına Kültür Bakanlığının bastığı Mem u Zin’i imzalayan ve Diyarbakır’da geçen yaz yaptığı konuşmada ‘Diyarbakırla kavlimizi yenilemeye geldik’ diyen bir Erdoğan’dan daha iyi bir lider mi yönetecek Türkiye’yi?

Bu çerçevede Kürtlerin aklını çelmek ve oylarını almak için olağanüstü çabalar ve teorik gerekçeler var. Etyen Mahcup’yan geçenlerde kaleme aldığı bir yazıda şöyle söylüyordu: “İttihatçılığın karşısına nedamet getirmiş Kemalizm’in çıkması tarihsel açıdan gayet ‘anlamlı’ olmak bir yana, cemaatçi sertliği yumuşatıp ülkeyi rahatlatabilir, yeni bir vatandaşlık ve devlet anlayışına doğru ilerlenmesine vesile olabilir”

Kemalizm ne zaman ve nasıl nedamet getirmiş? Kemalistler sözgelimi ‘Barzanistan’ söyleminden vaz mı geçtiler? Dersim, Takriri Sükun, İstiklal Mahkemeleriyle inkar ve yok sayma politikalarıyla yüzleştiler de haberimiz mi yok?

"Bu analizler muhtemel bir kemalist- ülkücü iktidara Kürtler arasında rıza yaratma çabasıdır. AK Partiyi İttihatçılıkla suçlamak sonra da Kemalizmi nedamet getirmiş bir ideoloji olarak takdim etmek, entelektüel manada ahlaki sınırları yıkmaktır, alavare dalavere Kürt Mehmet nöbete anlayışının fikri zeminini inşa etmektir.

Erdoğan ‘gerekeni yaptık yapmaya devam edeceğiz’ derken bir siyasi mirası, AK Partinin son yirmi yılda gerçekleştirdiği reformları hatırlatıyor. Kürtler hem JİTEM hem KCK infazlarından bu dönemde kurtuldular. Bölgeye muazzam yatırımlar gerçekleşti. GAP bitti bitiyor. Her şehrimizde bir üniversite ve bu üniversitelerde kurulu Kürt dili ve edebiyatı bölümleri var. Bugünlerde seçmeli ders konusu gündemde.

Bazı sorunlar yaşandı ama Ankara kapılarını Erbil’e hep açık tuttu. Seçmeli Kürtçe dersi getiren AK Partidir. Partideki Vekillerimiz ben dahil Kürt halkına çağrılar yapıyoruz çocuklarımızın Kürtçe seçmeli ders almaları için. Meral Akşener veya Kılıçdaroğlu’ndan, HDP’den bu konuda kimse bir çağrı bir açıklama duydu mu?

Yetmez diyenler olabilir, ama Kürt çocuklarının daha küçük yaşlarda kendi dillerini öğrenmeleri için tanınmış bir hakkı görmezlikten gelenler hatta kullanılmaması için gayret gösterenlerin daha büyük sorunları çözebileceğine Kürtleri inandırmak mümkün değil. Evet AK Parti yaptı ve yapmaya da devam edecek."


Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘İmralı’ sözleri gündem oldu. Kürtlerin, HDP vasıtası ile CHP kanadına hafifte olsa sapma gösterdiği açık.  HDP’de eski kadrolar da yok. Durum böyleyken, Erdoğan’ın, Demirtaş-Öcalan göndermesine ilişkin neler söylemek istersiniz? Bir kamuoyu yoklaması mıydı yoksa AK Parti çekişmeden haberdar mı?

“CHP’nin kayıtsız şartsız 2019’da desteklenmesi HDP ve belki de PKK içinde de belli bir huzursuzluk yarttı. Ayhan Bilge’nin ayrılması, Leyla Zana gibi eski HDP’li aktörlerin suskunluğunun devam etmesi bir çatışma yaşandığını gösteriyor. HDP’nin kemalist projeye eklemlenmesi başlayınca, HDP’de büyük tasfiyeler de oldu. Türk solunun etkinliği arttı.

Öcalan’ın 2019 seçimlerinde yazdığı mektup iyi miydi değil miydi bu ayrı bir tartışma konusu ama Öcalan’ın red edilmesinin bu hareket içinde hesabı da görülmedi. Öcalan’ın hapislik koşullarında bu mücadeleyi ne ölçüde yürütebileceği epey şüpheli ama. Demirtaş yazabiliyor sosyal medyayı kullanıyor avukatlarıyla düzenli görüşebiliyor. Yanlış anlaşılmasın hakları neyse diğer mahkumlar gibi kullananacak tabi. Söylemek istediğim bu değil.

Ama tartışma biraz da sanki AK Parti umudunu bu ikisi arasındaki rekabete ve muhtemel bir hesaplaşmaya bağlamış gibi sürdürülüyor ki buna katılmak mümkün değil.

AK Parti bu gelişmelere kayıtsız kalmaz ama Kürtlerle olan siyasi münasebetlerinde her şeyden önce kendine güven duyar, umudu kendinde kendi politikalarında arar.”


Türkiye’de kötü bir ekonomi yönetimi ve siyasi problemler var. Ülke ekonomisinin her geçen gün kötüye gitmesi, her gün yeni zamların gelmesi, alım gücünün düşmesi, gıda fiyatlarındaki anormal artış, dövizdeki kur modeli de işe yaramadı… Sizce durum nedir? Nereye kadar böyle devam edecek? Yani işin sonu neresi?

“Tecrübeler bize şunu gösteriyor, dünya ekonomisinin ve ülkelerin verileri, artık üretmeden tüketmenin mümkün olmadığını gösteriyor. Üretim, istihdam ve ihracata dayalı bir modeli deniyor Türkiye. Başarılı olacağına inananlar olduğu gibi inanmayanlar da var. Ama bu inanmayanlar kesimi inanmamakla kalmıyor, ekonomiye artı olabilecek hemen her olumlu gelişme karşısında bir gözyaşı dökmedikleri kalıyor. Bu ruh hali oldukça sorunlu bir ruh halidir. Ekonomi her şeyden önce güven ve siyasi istikrar sorunudur. Toplumsal uzlaşma sorunudur. Şu an Türkiye maalesef bu konularda iyi bir yerde durmuyor. Ergenekon darbe planları, Gezi, hendekler, 15 Temmuz gibi gelişmeler ülkenin hem içerde hem dışarda uzlaşma ve güven politikalarının sürdürülmesinde sınırlamalar ve içe kapanma halleri doğurdu.

Oysa Türkiye ekonomisi pandemi koşullarında bile büyüyen bir ekonomi oldu. Van, Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin müthiş bir dinamizm yaşıyor. Hafta sonları otellerde yer bulamıyorsunuz. Mardin sokaklarında artık dünyanın her yanından gelmiş insanlarla karşılaşıyorsunuz. Şırnaklı işadamlarımız Afrika’ya ilaç satıyor, 40 ülkeye birden mobilya yolluyor. Eksik bir şey var yine de: Güven, ve toplumsal uzlaşma. Sadece içerde değil dışarda da bu politikayı güçlendirmek gerekiyor. AB Birliği vizyonu son yıllarda ihmal edildi.

Cumhurbaşkanımızın büyükelçilerle bir araya geldiği toplantıda verdiği demeçler AB- Türkiye ilişkilerinin yeniden bir canlanma dönemine gireceğini gösteriyor.

Yine Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin güçlenmesi için yapılacak epey şey var. Yeni sınır kapılarının açılması, KDP ve YNK bürolarının yerine IKBY’nin Türkiye’de bir temsilcilik açması- ki İran dahil dünyanın bir çok ülkesinde bu temsilcilikler var- talebi görüşülebilir ve makul bir taleptir. Güven ve korku bir arada olmaz. Böylesi adımlar Türkiye’nin kendisine duyduğu güvenin bir göstergesi olacaktır.”


Sayın Miroğlu, "Mağdurların Coğrafyasında" isimli kitabınızda, Kürdistan Bölgesi ve Rojava'ya yer verdiniz. Kitapta ne anlatmak istediniz? Kitabı bugün yazmış olsaydınız neler eklemek isterdiniz. Çünkü bölgede yaşanan gelişmeler hızla değişiyor.

“Mağdurların Coğrafyası aslında oldukça güncel bir kitap. 2014 yılında kaleme alındı ama gelişmelere bağlı olarak da geçen yıl yayınlanmadan önce birkaç kez de güncellendi.

Anlatılan coğrafya Mezopotamya aslında. Kürt-Türk siyasi ilişkilerinin bin yıla dayanam tarihine Selçuklulardan başlayarak belli bir yorum sunuyor kitap. Halklar arasındaki ilişkilerin güçlenmesi için bulunduğumuz coğrafyanın imkanlarını ve zenginliğini kullanmaya bir davet aslında bu kitap. Devlet adamları da, siyaset ve sivil toplum örgütleri de sizin medyanızı bugün yöneten Kürt gazeteci ve aydınlar da isterlerse çok şey bulabilirler kitapta işe yarayacak.

Kitap Mir Celadet Bedirxan’ın Mustafa Kemal’e yazdığı bir mektupla bitiyor. Bu da benim seçimimdi aslında. Öyle olmasını arzu ettim. Yine de Açık açık bir lidere yazılmış bir mektup değil benim kitabım. Ama doğrusunu isterseniz kitabımın Kürdistan Federal Bölgesini bugün yöneten liderlerle Türkiye lideri Sayın Erdoğan’ın şahıslarına hitaben yazılmış bir mektup olarak okunmasını da  isterdim. Belli ölçülerde burada savunulan fikirlerin başat muhatapları onlardır çünkü.”


 

Bu Haber 42237 defa okunmuştur.