İsmail Beşikci yazdı | Milliyetçilik Üzerine
Kürd aydınlarının önemli bir kısmı, Türk aydınlarını taklit ederek milliyetçi olmadıklarını, milliyetçiliğe karşı olduklarını vurguluyorlar. Halbuki, Kürd milliyetçiliğinin böyle bir içeriği olmadığı besbellidir. Kürd milliyetçiliğinin içeriğinde başka halkları Kürtlüğe asimile etmek gibi bir amaç yoktur. Başka halkların yaşadığı topraklara saldırıp, oraları işgal etmek yoktur. Bu da besbellidir. İşte Irak’ta Kürdistan Federe Devleti’nde yaşananlar…
Milliyetçilik, son yıllarda çok konuşulan tartışılan, eleştirilen kavramlardan biri. Kanımca en çok da Kürdler konuşuyor, tartışıyor, eleştiriyor. Kürdler bu kavramı daha çok ‘ben milliyetçi değilim, milliyetçiliğe karşıyım’ bağlamında konuşuyor.
Bir Türk aydınını, Türk solcusunun, ‘ben milliyetçi değilim, milliyetçiliğe karşıyım’ demesi anlaşılır bir durumdur. Çünkü, bir devlete sahiptir. Ülkesi işgal altında değildir. Diline, kültürüne vs. bir yasak yoktur. Türk olmaktan, Türk toplumu olmaktan doğan bütün haklara sahiptir. Devlet kurumları, başta milli eğitim, kamu yönetimi, bu çerçevede, milli değerleri koruyarak, teşvik ederek etkin bir şekilde çalışmaktadır.
Kürdler, bunların hiçbirine sahip değildir. Cumhuriyet tarihi boyunca Kürd diline, kültürüne yoğun, yaygın bir yasak uygulanmıştır. Kürdçe yasakları, Kürdleri Türklüğe asimile etmek, Cumhuriyet’in sistematik bir politikası olmuştur. Kürd olmaktan, Kürd toplumunun bir üyesi olmaktan doğan bütün haklar baskı altındadır. Kaldı ki, bu sadece Türkiye’de yaşanan bir durum değildir. Irak’ta, İran’da, Suriye’de çeşitli biçimlerde yaşanmaktadır. Kafkasya’da, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan gibi alanlarda da yaşanmaktadır.
Milli duygu nedir? Milli hareket nedir? Milli duygu, gasp edilmiş, kaybedilmiş bu hakları kazanma sürecinde gelişen bir duygudur. Bu duygu geliştikçe, kaybedilmiş, gasp edilmiş bu hakların daha çok bilincine varılır. Bunu kazanmak için çabalar artar. Milli hareket, bu duyguların gelişmesi, artması, yoğunlaşması, yaygınlaşması sürecinde oraya çıkar. Baskı altında olan Kürd dilini, Kürd kültürünü gün yüzüne çıkarmak, yaşamak milli duyguyla ilgilidir. Milliyetçilik hareketi bu çerçevede, bu doğrultuda gelişen bir harekettir. Milliyetçi hareket geliştikçe pazarın kontrolü da gündeme gelmektedir.
‘Milliyetçi değilim, milliyetçiliğe karşıyım’ demek, kaybedilmiş, gasp edilmiş bu hakları hiç umursamıyorum, değerli bulmuyorum demektir. İki satır Kürdçe konuşamayan, çok yoğun, derin bir şekilde asimile olduğunun bilincine bile varmayan, ama bunu hiç de umursamayan bir Kürdün, ‘ben milliyetçi değilim, milliyetçiliğe karşıyım, ben devrimciyim, enternasyonalistim…’ demesi ironik bir durumdur. O zaman, temel soru şudur: Ne için mücadele ediyorsun, neyin mücadelesini veriyorsun? Bir dile sahip değilsen, dilini, kültürünü yaşayamıyorsan, bu dil tarafından yaratılan milli değerlere sahip çıkamıyorsan, önemli ulusal özellikler olan mitlerin, folklor ürünlerinin, şarkıların, vs. yağmalanmasına karşı duramıyorsan, mücadelenin amacı nedir? Edebiyatın dil ile ilgili bir sanat olduğu besbellidir. Hangi dili konuşuyorsan, hangi dil ile yazıyorsan o dilin edebiyatını yaparsın… ‘Milliyetçi değilim, milliyetçiliğe karşıyım…’ diyen birinin kendi dilinin edebiyatını da hiç önemsemediği ortaya çıkmaktadır.
Bu anlamda, milli duygu, Kürdlere en gerekli olan bir duygudur. Ama Kürdlerin önemli bir kısmının ısrarla bu duyguya, bu duygunun oluşturduğu milli harekete, milliyetçiliğe karşı olduklarını vurguluyorlar. Bunun nedeni, Kürdlerin, Türk düşün dünyasının çerçevesinde düşünmeleri, Türk solunu taklit etmeleri, Türk solunun etki alanında kalmaları, Türk düşüncesinden, Türk solundan bağımsız bir düşün geliştirememeleridir.
Medrese çıkışlı bir kısım melenin, lise, üniversite çıkışlı bir kısım Kürd’e nazaran daha milli/ulusal olduğu söylenebilir. Kürd/Kürdistan sorununun özü milli değerlere sahip çıkmaktır. Kürd olmak, Arap olmak gibi değildir, Fars olmak, Türk olmak gibi değildir. ‘Kürdüm’ diyen bir kişi, kaybedilmiş, gasp edilmiş hakların bilincine varan, bu hakları kazanmak isteyen, bunun için de bunlarını gereklerini yapan bir kişidir. Türklerin, Arapların, Farsların, şüphesiz böyle bir sorunu yoktur.
Türk milliyetçiliğinin içeriğiyle, Kürd milliyetçiliğinin içeriği şüphesiz çok farklıdır. Türk milliyetçiliği Kürdlere, seni Türkleştireceğim, asimile edeceğim diyor. Devlet, zora dayalı baskı araçlarını, ideolojik baskı araçlarını kullanarak bunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Kürd milliyetçiliği ise bu baskıya, zulme rağmen başta dil olmak üzere Kürd değerlerini gün yüzüne çıkarmaya, yaşamaya çalışıyor.
Türk düşüncesinden bağımsız, Türk solundan bağımsız, Kürdi, Kürdistani bir düşünceye, duyguya sahip Kürd aydınları elbette vardır. Az da olsa vardır. Ama, ana akım Kürd siyaseti, ‘milliyetçi değilim, milliyetçiliğe karşıyım’ diyenlerden oluşmaktadır. Bunların, ana sorunlar karşısında neler düşüneceklerini, nasıl düşüneceklerini, hangi kavramlarla düşüneceklerini devlet belirlemektedir, muktedir belirlemektedir. İbrahim Halil Baran’ın, 23 Nisan 2019’da, kurdistan24.net./tr/ sitesinde yayımlanan ‘Maruz Kalmak Mahsur Kalmak’ yazısı bu bakımdan dikkate değer.
1960’larda, 1970’lerde, 80’lerde Kürd aydınları, Kürd siyasetçiler, ‘milliyetçi değilim, milliyetçiliğe karşıyım’ sloganlarını çok kullanırlardı. O dönemlerde Kürd siyasetçiler, Kürd aydınlarının önemli bir kısmı, Türk solu tarafından, ‘sen milliyetçisin, siz milliyetçisiniz…’ denerek suçlanmaktan çok korkarlardı. Bu, eleştiriden çok suçlama yüklü bir söylemdi. Kürd siyasetçiler, Kürd aydınlarının önemli bir kısmı en çok böyle suçlanmaktan korkarlardı. Bu sloganların arkasından da ‘Ben devrimciyim, ben enternasyonalistim, ben Marksist-Leninistim’ vs. derlerdi.
O yıllarda, Kürdler, Kürdçe konuştukları zaman, konuşmalarında Kürd tarihi, Kürd toplumu, Kürd öğretmeni gibi deyimler kullandıkları zaman böyle suçlanırlardı. Bu konuşmalardan dolayı, Kürdleri milliyetçi olmakla suçlayan Türkler, bir imtiyaza sahip olduklarının, Türklük imtiyazına sahip olduklarının farkında değillerdi.
80’lerin ortalarında, gerilla mücadelesi başladı. Bu mücadele, kırk yıla yakın bir zamandır sürüyor. Bu mücadelenin, milli duyguları geliştirmesi, Kürd ulus bilinci, Kürd vatanı bilinci, Kürdistan bilinci yaratması beklenirdi, öyle olmadı. 1999’dan önce, PKK/KCK’nin, Türk düşüncesinin özü olan Kemalizm’i eleştiren bir tutumu vardı. Bu tarihlerden sonra, Kemalizm’in, en çok bu kesim tarafından savunulduğu görülmektedir. Serxwebun, Berxwedan, Özgür Halk ciltleri, daha pek çok yayın ortadadır.
Kürdlerin önemli bir kısmı, Kemalizmi eleştirdiği dönemlerde, Abdullah Öcalan’ın arkasındaydı. Bu kesim Kemalizmin savunulmaya başlanmasından sonra yine arkasında… Bu süreçde, birey olma açısından, özgürleşme açısından bir sorun yok mu?
Bununla beraber, ‘milliyetçi değilim, milliyetçiliğe karşıyım’ sloganının sık sık dile getirilmesi, PKK/KCK dışındaki Kürdler’in bir kısmı tarafından da tarafından da söylenmesi sürüp gitmektedir.
Milli duygu, ulusu, vatanı sevmekle ilgili bir duygudur. Milliyetçi hareket, bu duygunun yoğunlaşması sürecinde gelişen siyasal ve toplumsal bir harekettir. Ama Türkiye’nin Kürdçe’yi yasaklama, Kürdleri Türklüğe asimile politikası, bu politika çerçevesinde gelişen uygulamalar, artık, milli duygularla ilgili değildir. Bu tam anlamıyla ırkçı bir politika ve uygulamadır. Kendine layık gördüğün bütün toplumsal, kültürel, siyasal kurumları hasım gördüğün kişilere, uluslara vs. layık görmemektir.
Bu ırkçılığı şu şekilde ifade etmek mümkündür: Güney Afrika’da, 1950’lerde, 60’larda, daha doğrusu, 1990’ların ortalarına kadar, beyaz yönetim, yerlilere şunu söylüyordu: ‘Sizin renginiz karadır. Siz beyazların içine karışmayın. Sizin mahalleleriniz, okullarınız, ulaşım araçlarınız, hastaneleriniz, otelleriniz vs. ayrı olsun, her şeyiniz ayrı olsun.’ Bu anlayış çerçevesinde, beyaz yönetim, dikenli tellerle çevrili çok geniş alanlar kuruyordu. Bunlara Bantustan deniyordu. Bu alanlarda kamu hizmetleri çok noksandı. Sık sık elektrik kesintileri, su kesintileri olurdu. Kanalizasyonlar sık sık tıkanırdı. Ama bu alanlarda yerliler kendilerini yaşarlardı.
Bu dönemlerde, ABD’de de benzer bir ırk ayrımcılığı vardı. Siyahiler, beyazların bindiği arabalara binemezlerdi, beyazların girip çıktığı kafelere giremezlerdi. Siyahiler, çocuklarını beyazların gönderdiği okullara gönderemezlerdi. Siyahiler için eşitlik isteyen Malcolm X (1925-1965), Martin Luther King (1929-1968) suikast sonucu katledilmişlerdi. Siyahiler de kendi kurdukları mahallelerde, eksik kamu hizmetleriyle, ama kendilerini yaşarlardı.
Görüldüğü gibi, sözü edilen dönemlerde, Güney Afrika’da ve ABD’de çok etkili, yoğun bir ırk ayrımı politikası var. Bu ayrımcılığın ırkçılık olduğu açıktır. Türkiye ise, örneğin, Kürdlere şunu söylüyor: Siz benimle birlikte yaşayacaksınız, bir arada yaşayacağız. Ama bana benzeyerek, benim dilimle, kültürümle yaşayacaksınız. İlkel dilinizi unutacaksınız. ‘Anadilim, kültürüm vs. söylemler olmayacak’…Sana, Kürd olarak hiçbir şey, ama Türk olarak her şey… Bu da bir ırkçılıktır.
Bugün, Güney Afrika’da da ABD’de de böylesine bir ırkçılık anlayışı terkedilmiştir. Güney Afrika’da Nelson Mandela’nın (1918-2013) cezaevinden çıkarılışı, 1994 seçimleriyle Cumhurbaşkanı seçilmesi, Nelson Mandela’yı, 27 yıl cezaevinde tutan beyaz yönetimin Cumhurbaşkanı De Klerk’in, Cumhurbaşkanı yardımcılığını kabul etmesi… ırk ayrımcılığını sona erdiğini göstermektedir.
Barack Obama’nın 2008 seçimlerinde, Başkan olarak seçilmesi, ABD’de de bu ırk ayrımcılığının sona erdiğine işaret etmektedir. Ama, Türkiye’de örneğin, Kürdlere karşı uygulanan ayrımcılık, derinleşerek, yaygınlaşarak sürmektedir. Bu ayrımcı tutum kurumlaşmıştır. Nelson Mandela, Türkiye’de, Türkleri, anlamak için, sadece bir gün Kürd olun yeter…’ demiştir. Bu söz, Kürdlerin, Kürd sorununun nasıl algılandığını, Kürdler üzerindeki basıyı, zulmü de göstermektedir (Kurdistan News, 14 Ocak 2016) Rahmetli Niyazi ustamız da (Niyazi Tatlıcı), 1960’larda, 70’lerde, birisine kızdığı zaman, ‘İnşaallah Allah seni Kürd yapar…’ derdi.
Bu iki çeşit ırkçılık arasında, temel soru ise şu olmalıdır. ‘Senin rengin kara, sen benim içime karışma, benim dışımdaki alanlarda yaşa…’ ırkçılığı mı, ‘sen benimle yaşayacaksın, ama bana benzeyerek yaşayacaksın…’ ırkçılığı mı daha barbardır, daha ezicidir, yok edicidir?
Bugün, Türk milliyetçiliği, özellikle devlet tarafından geliştirilen, teşvik edilen Türk milliyetçiliği, ırkçı bir içeriğe sahiptir. Bazı Türk aydınları, bu tür asimilasyon uygulamalarına, politikalarına dikkat çekerek milliyetçi olmadıklarını, milliyetçiliğe karşı olduklarını belirtiyorlar. Kürd aydınlarının önemli bir kısmı da, Türk aydınlarını taklit ederek milliyetçi olmadıklarını, milliyetçiliğe karşı olduklarını vurguluyorlar. Halbuki, Kürd milliyetçiliğinin böyle bir içeriği olmadığı besbellidir. Kürd milliyetçiliğinin içeriğinde başka halkları Kürtlüğe asimile etmek gibi bir amaç yoktur. Başka halkların yaşadığı topraklara saldırıp, oraları işgal etmek yoktur. Bu da besbellidir. İşte Irak’ta Kürdistan Federe Devleti’nde yaşananlar… Federe yönetim sınırlarındaki, bütün etnik grupların kendi dillerini kültürlerini yaşadıkları görülmektedir. Kürd milliyetçiliğinin içeriğinde, baskı, zulüm altında olan Kürd dilinin, kültürünün gün yüzüne çıkarılması, yaşanması çabaları vardır. Bu, baskıya, zulme karşı direnmedir. Bu da evrensel bir tutumdur.
Bu Makale 42178 defa okunmuştur.