HDP’nin Oy Kaybı ve Cizre İzlenimlerim?

Türkiye’nin kaderini belirleyen ve belki de geri dönüşü bir daha olmayacak bir şekilde yönetim şeklini kesinleştiren bir seçimi geride bıraktık. Bu seçim için HDP seçmeninden bir baba ve iki oğlu, Suruç’ta mafyöz bir anlayışla katledildi. Aynı mafyöz grubun, Suruç’ta AKP’ye blok oy çıkarttığına dair videolar sosyal medyada dönünce o sandıklarda seçimin tekrarına karar verildi. Aydın’da geçersiz sayılan oylar tekrar sayılmış, HDP’nin önde olduğu görülünce sayımın tekrarı iptal edilmiş, HDP bir vekil kaybetmiştir. Hakkâri’de seçilen Leyla Güven hakkında önce tahliye kararı verildi, akabinde kararın iptali kararı alınarak milletvekili seçilmesine rağmen cezaevinde kalması sağlandı.

Bütün bunlar ve burada anlattıklarımızdan fazlası, seçimlerin meşruiyetinin üzerine gölge düşürüldüğünün açık kanıtlarıdır. Bülent Tezcan ve Onursal Adıgüzel’in yaygara verdiği gibi seçim sonuçlarının manipüle edildiğini iddia etmiyorum. Daha örgütlü bir baskının, şiddetin, Kürtler özelinde muhalefetin nasıl zorbaca kontrol altına alınmaya çalışıldığından bahsediyorum. Nitekim İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu, HDP’nin eşbaşkanı Pervin Buldan’ı telefonla arayarak tehdit etmiş, Buldan’ın özelinde bütün Kürtlerin yeni dönemde daha yoğun bir saldırı altında kalacağının işaretini vermiştir.

HDP’nin Kürdistan’da önceki seçimlere nazaran oy kaybettiği apaçık bir gerçek maalesef. HDP’nin veya öncül partilerinin parti olarak seçime girip barajı aşabildiği ilk seçim 7 Haziran genel seçimleri olmuştu. Barış müzakerelerinin devam ettiği bir döneme denk gelmesi ve HDP’nin mecliste güçlü bir temsiliyet elde etmesine olan inanç itibariyle HDP’nin oyları Kürdistan’da iki katına çıkmıştı. AKP’nin Kürdistan’da neredeyse tabela partisi olduğu bu seçim, tek başına iktidar olmasını da engellemişti. Bu nedenle seçimler 1 Kasım’da tekrarlandı ve 7Haziran ile 1 Kasım arasında yaşanan çatışma dönemi HDP’nin oylarını düşürmüştü. 

Cizre’de bulunduğum geçen senelerde ve bugünlerde de kuşatmanın ne denli boyutlara ulaştığına bizzat şahit oldum. Kuşatmanın yanısıra bir devletleştirme politikasına, muhalif Kürtleri dönüştürme çabasına, rüşvetle, sosyal yardımlarla, istihdam sağlayarak kendilerine oy devşirme arayışlarına da şahit oldum.

Hendekler döneminde en çok zarar gören Kürt şehirlerinden biri, Kürtlerin kadim şehirlerinden Cizre’ydi. Yıkılan mahallelerin arasında gezerken öldürülen çocukların, gençlerin, yaşlıların hikâyesine rast gelmemeniz mümkün değil. Komşusundan evine su çekmeye giderken keskin nişancılar tarafından bir gencimiz öldürüldü. Abisi hemen peşinden gidip kardeşinin cesedini almaya çalışırken kendisi de keskin nişancıların hedefine oturmuş ve oracıkta katledilmişti. Annelerini ve kardeşlerini, bu iki gencin mezarlarının başında buldum. 

Şimdilerde yıkılan mahallelerde hızla TOKİ konutları yükseliyor. Cizre’nin girişleri kapatılmış, kontrol noktaları geçen seneye göre azalsa da hâlâ mevcut. Okullar şehrin dışındaki tepeye taşınıyor birer birer. Emlak piyasası %200-300 civarında bir artış sağlamış. Uyuşturucu kullanımı ve fuhuş piyasası hendek dönemi öncesine göre çok büyük oranda artmış. 

Cizrelilerin sosyalleştiği tek alan nehrin kenarındaki parklardı, o parkların yıkılıp yerlerine yenilerin yapıldığını görüyorum. Bu yeni yerler de Cizre’de oluşturulan Osmanlı, Alperen ve Ülkü ocaklarının üyelerine verilmiş. Evet, inanılması güç ama Cizre’de bir ülkücü gerçekliği oluşturulmaya çalışılıyor.

Cizre halkında genel itibariyle bir umutsuzluk hakim. Şehrin ekonomisini yöneten kaçakçılık sektörünün çoğunlukla engellendiği Cizre’de, şehre aniden giren modernleşmeyle birlikte piyasa rekabetine ayak uydurmaya ve bunun için de bürokrasiyle yoğun dirsek teması sağlanmaya başlanmış. Bu rekabet ortamında yer bulamayanlar, iş imkânına sahip olmak için kayyum yönetimindeki belediyelere, bekçiliğe, vs. yönelmek durumunda kalmış.

Hendek döneminde aylarca abluka altında kalan, evlerinden dışarı çıkamayan, yaşamları her daim tehlike altında olan, yiyecek yemeği, içecek suyu zar zor bulabilen insanlar PKK’yi sorgulama arayışına girmişti. 7 Haziran seçimleriyle 1 Kasım seçimleri arasındaki farka bakarsak ve sandığa gitmeyen insanları da göz önünde bulundurursak bu sorgulamanın bir oy kaybına dönüştüğünü görebiliriz.

Fakat devlet şiddetini en yakından hissetmiş Cizre halkı, yaşadıkları çaresizliğin, şaşkınlığın, yalnız bırakılmışlığın, en önemlisi de devlet şiddetinin etkisini henüz atlatmamışken bu seçimlere gittiğinden ötürü çok büyük bir oy kaybı yaşamamıştı HDP. Bu iki seçim arasında 5.308 oy çoğunlukla AKP’nin hanesine geçmiş, 6000 kişi daha az oy kullanılmış. 24 Haziran’da bu kayıp daha büyük ölçekte yaşandı.

Bu oy kaymalarını kendisine konsolide edebilmek için AKP çalışmalara başlamış elbette. Öncelikle kayyum belediyelerinde ihraç operasyonlarına girişmiş, yerlerine yeni bir “akitleşmeyle” personeller alınmış. Bekçilik iş kolunun yeniden ortaya çıkmasıyla birlikte yüzlerce kişi bekçi olarak işe alınmış. Hendek döneminde hayatını kaybedenlerin aileleri “sivil şehit” statüsüne başvurmuş, kendilerine aylık maaş bağlanmış. Sivil şehit bulunan ailelerden birer kişi memur olarak atanmış. Ülkü, Alperen ve Osmanlı ocaklarının inşaasına teşvikler verilmiş, akabinde yöneticilerine park işletmeleri ve belediye ihaleleri devredilmiş. AKP’nin eliyle devletle “irtibatlaşma” çoğunlukla bu şekilde gerçekleşmiş.

AKP’nin bu seçimde Şırnak’tan çıkardığı vekil üzerine de düşünmemiz gerekir. Rizgan Birlik, hendek dönemlerine zırhlı aracın arkasına bağlanarak Cizre sokaklarında süründürülerek öldürülen Hacı Birlik’in amcasının oğlu. Aynı zamanda HDP’de iki dönem milletvekiliği yapmış olan Leyla Birlik’in eşinin de amcasının oğlu. Hacı Birlik’in ve Leyla Birlik’in yakın akrabası nasıl olur da AKP’den aday olur ve milletvekili seçilir diye düşünüyorsanız bir de şu gerçekliğe bakınız; Hendek döneminde Rizgan Birlik’in Silopi’deki evinin önüne PKK mensuplarınca ev yapımı patlayıcı (EYP) yerleştirilmiş, bomba infilak edince de Rizgan Birlik’in oğlu ve abisi hayatını kaybetmişti.

Hendek dönemlerinde Cizre’de de birçok EYP, sivil halkın yaşadığı evlerin önüne ve sokaklara döşenmişti. Ellerini, bacaklarını ve hatta hayatlarını kaybeden birçok çocuğa ve gence şahit olduk. Aylarca kendi evlerine, yahut akrabalarının evlerine hapsolan insanlar vardı. Bomba seslerinin, kurşun seslerinin ve ölüm tehlikesinin altında yaşadı insanlar. YPS milislerinin kontrol noktalarında çıkardığı sıkıntılar bugün hâlâ konuşuluyor. Erzak, kıyafet ve eleman ihtiyaçları için birçok aileye baskı kurulduğu sadece Şırnak Merkez, Cizre ve Silopi’den değil; Sur’dan, Nusaybin’den, Yüksekova’dan da birebir muhataplardan kulağımıza çalındı. Aynı zamanda YPS milislerinin kendi şahsi hasımlarına yönelik tacizde bulunduğuna dair de birçok örnek mevcut. Bunların hepsi travma yarattı halkın üzerinde. 

Sözün özü; Cizre ve Şırnak özelinde bütün Kürdistan illeri devletin hedefinde. 80’lerin, 90’ların Elazığlaştırma, Bingölleştirme operasyonları tam gaz devam ediyor. Bunun yanısıra PKK’nin izlediği yanlış stratejiler, savaş gerçekliğini şehirlere taşıması, halk için hiçbir kazanımla sonuçlanmayacak yıkım politikalarına teveccüh göstermesi HDP’nin oy kaybını ve HDP tabanı ile potansiyel HDP tabanının AKP özelinde devlete konsolide olmasını büyük ölçekte açıklıyor. Özel savaş politikalarıyla gasp edilen belediyelerde yeni istihdam yaratma, bekçilik gibi yeni sektörlerle halkı kolluk kuvvetlerine dahil etme -yani bir nevi koruculaştırma-, bürokrasiyle irtibatı zorunlu kılıp kendilerinden ödün vermeyi dayatan bir sisteme entegre ederek orta sınıfı güçlendirme gibi yöntemlerle yeni bir Kürt yaratılıyor. HDP ve PKK ise bu yeni sisteme cevap olacak söylemler, yollar geliştiremedi. Hendek döneminde mağdur olmuş, yakınını ve evini kaybetmiş insanlara yönelik de devletin özel bir yaklaşımı olmuş; sivil şehit ünvanları dağıtılarak ölenlerin yakınlarına maaş bağlanmış ve her aileden bir kişiye memuriyet verilmiş. 

Kürdistan genelinde HDP’den gösterilen adaylar nitelik ve hitabet açısından düşük profilliydi ve halkta karşılık bulamadılar. OHAL’in ve baskı araçlarının kullanılmasıyla geçmişteki acıların yeniden yaşanmasından korkan halkın çekinceleri giderilemedi. Bu çekinceleri gidermek de esasında zor bir iştir. Böylelikle Kürdistan’da HDP’nin düşen oylarını salt HDP’ye ve adaylarına indirgemek de acımasızlık olur. HDP seçimlerde yalnızca sistem partilerine karşı değil, devlete karşı da yarıştı.

 

Cihat Emir Aykaç

30.06.2018