Kürtlersiz Siyasetin İmkânsızlığı

AKP’nin iktidara geldiği 2002 genel seçimlerinden beri yapılmış en önemli seçim 31 Mart yerel seçimleri oldu. 2002’de AKP’nin 17 yıllık iktidarı başladı, 31 Mart’ta bu iktidar en büyük darbesini aldı.

AKP’nin İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi Türkiye’nin en önemli ve kilit rol taşıyan şehirlerini kaybetmesi, bir kan kaybetmesinden ziyade, amansız bir hastalığa düçar olması gibidir.

Tabii bu dramatik ölçekteki kayıplarda Kürt oyları başat rol oynamıştır. Her ne kadar faşist-kemalist CHP’nin, İyi Parti gibi ülkücü, faşist-Türkçü bir yapılanmayla ittfak kurması AKP’ye alternatif olamayacağını göstermiş olsa da HDP desteğini sundu.

HDP’yi bu noktada anlayabiliyorum. AKP’nin 17 yıllık iktidarının yarattığı yorgunluk, bıkkınlık, Kürt nefretini tırmandırma politikaları, otoriter bir rejim geliştirmesi CHP-İyi Parti ittifakını bile destekleyebilecek konuma sürüklemiş olabilir.

Netice itibariyle AKP’nin bu denli geriletilmesi kısa ve orta vadede çok büyük bir kazanımdır. Fakat uzun vadede, faşizmin sadece el değiştirdiğini görmüş olacağız. Bu nedenle Kürt siyasetinin dikkatli olması gerekmektedir.

Bugünlerde birkaç CHP’li vekilin Kürt oylarının bu başarıdaki önemine değinmeleri, ileride de aynı hakkı teslim edecekleri anlamına gelmez. Çünkü bütün sınır ötesi operasyonlarına, HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılmasına, KCK gibi Kürt siyasetçilerini terörize eden operasyonlara tam destek veren bir partiden bahsediyoruz. Cemaziyel evveline hiç girmiyorum bile. İyi Parti de zaten ne olduğu besbelli bir yapıdır.

Fakat başta da dediğim gibi; her ne kadar faşizm bu şehirlerde el değiştirmiş olsa da, iktidardaki faşizme bir darbe vurma imkânı büyük bir önem arz etmektedir. Türkiye siyaseti ve dünya kamuoyu Kürtlersiz bir siyasetin imkânsızlığını görmüş oldu.

Böylelikle AKP-MHP faşist ittifakının kırılması olanağı doğmuştur. Süleyman Soylu başta olmak üzere, Türkiye’de şiddeti, çatışmayı, kamplaşmayı, çöküntüyü yaratan bakanlar kurulunun tasfiyesi olanağı da doğmuştur. Türkiye halklarının, ekonominin, iç ve dış siyasetin bir nebze rahat nefes alması mümkündür.

Erdoğan artık HDP’yi kriminalize etmekten vazgeçmek zorundadır. Kayyum siyasetinden vazgeçmek zorundadır. Rojava’daki askeri üslenmelerini geri çekmek zorundadır. Güney Kürdistan’ın iç işlerine müdahele edebilmek için Irak ve İran’la kurduğu kirli ortaklaşmaları bitirmek zorundadır. Abdullah Öcalan’a yönelik yürütülen tecrit politikalarından vazgeçmek ve çözüm sürecini nihayete erdirmek zorundadır. Avrupa Birliği ile ilişkilerini yeniden kurmak ve güçlendirmek zorundadır.

Ancak o zaman Türkiye ekonomisi, demokrasisi, siyaseti güçlenecektir. Ancak o zaman vesayet rejimi çökecektir. Ancak o zaman Türkiye halkları barışa, huzura, refaha ve özgürlüğe dair umutlarını yeniden yeşertecektir.

 

Cihat Emir Aykaç

03.04.2019