"İsimleriyle Hitap Etmeye Değmeyen Herhangi Bir Topluluk"

Kürtler, Ortadoğu coğrafyasında, her dönem “kullanılabilir unsurlar” olarak görülmüşlerdir. Kürtleri iradesi olan, ayakları üzerinde durabilecek, bağımsız bir şekilde yaşamlarını inşaa edebilecek bir millet olarak görmemişlerdir.

Bazı Kürtler de aynı düşünceyi paylaşmış olacak ki bütün Kürt isyanları ve direnişleri iç ihanetlerle sekteye uğramıştır. Aynı zamanda egemenlerin ektiği nifak tohumlarıyla başka milletlere soykırım uyguladığımız gerçeği de tarihimizdeki kara lekeler olarak hatrımızda durmaktadır.

Evet, belki de Kürtler, bir bütün olarak olmasa bile, kullanılmıştır. Kürtler üzerinden vahşi soykırım politikaları yürütülmüştür. Kürtlerin bağımsızlığı ve devletleşmesi sorunsalı sekteye uğratılmıştır.

Fakat Kürtler, eski Kürtler değildir. Dünya da eski dünya değildir. Bugün kalkıp Kürtleri manipüle etme, aralarına nifak tohumu ekme, birliklerine ket vurma gibi çabalar eskisi kadar mümkün değildir.

Kürtler arasında bazı anlaşmazlıkların doğması normaldir. Her ulusun içerisinde iktidar çekişmesi ve türlü ihtilaflar vardır. Fakat bir Birakûjî döneminin tekrarlanmayacağı gün kadar açıktır. Kerkük’te böyle bir çatışmanın zemini İran, Irak, Suriye ve ABD tarafından yaratılmaya çalışıldı ve başarısız olundu.

Kürtler kendi özgürlüklerine odaklandıklarını, hiçbir provokasyona pabuç bırakmadıklarını, hiçbir provokasyonla başkalarının evine ateş düşürmeyeceklerini kanıtlamış durumdadırlar. Güney Kürdistan’daki bağımsızlık referandumu ve Rojava’da vahşi çetelere karşı direniş bu durumun açık göstergesidir.

Kürtler kendilerini, özgürlük gibi kutsal ve vazgeçilmez bir ortak paydada nasıl bir araya gelebildiklerini bütün dünyaya kanıtlamışlardır. Kürtlerin eski Kürtler olmadığı apaçıktır.

Fakat hâlâ geçmişin sömürgeci zihniyetine sahip bazı had bilmezlerin varlığı da yok sayılmaz. Türk, Arap ve Fars devletlerinin Kürtler üzerinde kurdukları ve zora dayanan sûni otoritelerini gün geçtikçe zorbalık temelinde güçlendirmesi bu yeni dönemi okuyamamalarından kaynaklanmaktadır. Yahut kabullenememelerinden.

Lâkin bu yazının konusu bu yeni dönemin analizi değildir. İsmail Saymaz özelinde sömürgeci zihniyete değinmektir niyetim.

Saymaz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi binasına T.C ibaresinin eklenmesini büyük bir kazanım ve gurur kaynağı olarak karşılamıştır. 2013 yılında, yani T.C ibaresinin belediyelerden kaldırıldığı zaman, bu düzenlemeyi aynı kuvvetle bir kazanım ve gurur kaynağı olarak görmüştü.

Twitter üzerinden Saymaz’ın 2013 yılında T.C ibaresiyle ilgili alaylı tweetlerine rastladığınızı düşünüyorum. Gerçi benim meselem bu çelişki de değildir.

Saymaz, T.C ibaresinin Kürtleri rahatsız etmediğini söylemiştir. Bu bilgiye nasıl sahip olduğunu bilmiyorum. Kürdistan’da bir anket çalışması mı yapmıştır, yoksa geniş kapsamlı bir kamuoyu yoklaması mı yapmıştır, bilemiyorum… Fakat 2013 yılında, T.C ibaresinin kullanımıyla alay ettiği dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin adının değiştirilmesi gerektiği de tartışılıyordu.

İsmail Saymaz’la ilgili aklıma takılan tek şey bu da değildi. Saymaz, Kürtlerden bahsederken “Kürtlerimiz” ifadesini kullanmayı tercih etmişti. “Tercih” diyorum, çünkü bu açıkça bir tercihtir. Türklerimiz, Araplarımız, Lazlarımız, Çerkeslerimiz gibi bir kullanıma gitmez. Çünkü onlar ya devletin asli unsurudur, ya da kontrol altında tutulması gereken tehlikeli unsurlardan değildir.

“Kürtlerimiz” kullanımı tamamen neokemalist-sömürgeci zihniyetin tezahürüdür. “Ne mutlu Türküm diyene” dayatması yapanların anlayışının devamı niteliğindedir. O dönemlerde Türk kelimesinin bir çatı unsuru ifade ettiği takiyesi yapılıyordu. Kürtler bu numarayı yemeyince başkaca yöntemler aranmıştı.

Örneğin “Türklerle Kürtler kardeştir” denmişti. Fakat Türkler her zaman büyük ağabey olmuşlardı. Küçük kardeşlerini sürekli azarlayan, döven, cezalandıran büyük ağabeydi onlar.

Sonra Türklerle Kürtler etle tırnak gibidir demişlerdi. Musa Anter, bu yalanı şu sözüyle deşifre etmişti; “Et her zaman Türklerdi, tırnak da Kürtlerdi. Biraz uzadığında kesilen tırnaktı Kürtler.”

Bilahare Türklerle Kürtlerin tavuklarının birbirine karıştığını söylemişlerdi. Yani Kürtlerin kızlarıyla Türklerin oğlanlarının evlendirilmesi meselesi refere ediliyordu. Ece Temelkuran’ın Kürt Sorununa çözümü de bu şekildeydi. Yani Kürt kızlarını Türk erkeklerine hanım yapma projesi. Böylesi erkek egemen bir toplumda bunun tek açıklaması vardır, ona da dilim varmıyor.

Saymaz’ın “Kürtlerimiz” tanımlaması işte bütün bunları içine kapsıyor. Ayakları üzerinde durmayan, sömürgecisi olmadan yaşayamayan, egemeni yönlendirmeden karar alamayan, millet olmaktan uzak bir topluluk… Bilinçsiz bir canlı sürüsü yani. İsimleriyle hitap etmeye değmeyen, herhangi bir statüyü hak etmeyen bir topluluk. Kürtleri böyle görüyorlar işte.

Artık elleriyle gözlerini ovuşturup Kürtlere yeniden bakmalarında fayda var. 30 sene, 40 sene önceki Kürtlerde kalmış akılları. Aynı zamanda 30 sene, 40 sene önceki Türk olarak kalmış kendileri.

Saymazgillere yaptığım bu tavsiyem kolayca sümen altı edilecek cinste değildir. Bugünü açıp tekrar tekrar okusunlar ki yarınlarda yaşayacakları büyük şaşkınlıkla dumura uğramasınlar.

 

Cihat Emir Aykaç

05.05.2019