Kürtlerin Oylarına Talibim

Bugün, Kürtlerin bütün farklılıklarını bir kenara bırakma günüdür. Bugün, bütün kırgınlıkları rafa kaldırma, eleştirilerimizi daha sonra yöneltmek üzere dondurma günüdür. Bugün, sistem partilerini Kürdistan’da tabela partisi haline getirme günüdür. Bugün, HDP’ye oy vererek geçen asırı bize tekrar yaşatanlara kallavi bir tokat atma günüdür.

Başlıkta verdiğim mesajı ve yazının devamında belirteceğim bazı hususları yalnızca yurtsever bir Kürt olarak verdiğimi ifade etmek isterim. Geçmişim, bugünüm, ideolojim, düşüncelerim, dinim ile yazmıyorum bu yazıyı; yalnızca yurtsever bir Kürt olmanın motivasyonuyla Kürt seçmenlere naçizane seslenmek için yazıyorum.

Türkiye tarihinin belki de en önemli seçimlerinden birini pazar günü gerçekleştireceğiz. Bu seçime atfedilen tarihi önem başta bana da çok klişe gelmişti ve hatta “her seçim için aynı şeyler söyleniyor” diyerek kendimce biraz önemsizleştirmeye de çalışmıştım. Fakat durum vahim. Bir cümle içerisinde Türkiye siyaseti ve vehamet kelimeleri kullanılınca da akla ilk gelen elbette Kürtler oluyor. Çünkü bu ülkenin kurulduğu günden bugüne bütün olumsuz kavramlar ve icraatlar her daim Kürtlerin özelinde halklara, inançlara ve muhalif kesimlere yönelik gerçekleştirilmiştir. 

İttihat ve Terakki döneminde Ermenileri, Süryanileri, Keldanileri yok etmiş; cumhuriyetle birlikte de Kürtleri yok etmeye çalışmış bir asırı geride bıraktık. Bu dönem zarfında coğrafyamıza milyonlarca insanın kanı dökülmüş, yüzbinlercesi öz yurdundan kovulmuş, işkence görmüş, hapsedilmiş, en temel hakları ellerinden alınmış...

Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler katledirken ses çıkartmayan ve hatta bizzat bu cinayetleri işleyen Kürtler, namlunun ucu kendilerine döndüğünde hiçbir destek bulamamıştır. Aslına bakarsanız; Kürtler, kendilerine yönelen namlunun karşısında da hiçbir zaman bir birlik oluşturabilmiş değildir. 

Cumhuriyetin inkârcı ve yok edici politikalarına karşı gerçekleştirilen hiçbir isyan layıkıyla destek görmemiş, bilâkis; iç ihanetlerle felaketlerin önü açılmıştır. Bu acı gerçeklerimiz hepimizin malûmu. Fakat bu yazının konusu ne geçmişteki hatalar, ne de her kesimin birbirini kolayca ihanetle suçladığı bir kısır döngü...

100 senelik inkârcı politikaların Turgut Özal döneminde sorgulanmaya başlandığını, Recep Tayyip Erdoğan döneminde ise “çözüm süreci” adıyla bazı girişimlerin açığa çıktığını gördük. Bu çözüm süreci denilen döneme isterseniz oyalama deyin, isterseniz kandırma deyin, isterseniz de AKP’nin Kürt oylarını kazanmak için kurduğu bir oyun deyin... Türkiye, tarihinde ilk defa bu kadar net bir şekilde “Kürt Sorunu” denilen olguyu tartıştık, çözüm için PKK ile Abdullah Öcalan ile görüşüldü ve nihayetinde “Dolmabahçe Mutabakatı” olarak bir çözüm üzerine uzlaşıldı. 

Tabii her şey Erdoğan’ın “bu mutabakatı tanımıyorum” sözlerine kadardı. Daha sonra neler olduğunu biraz hatırlatayım sizlere;

Ceylanpınar’da şüpheli bir suikastle birlikte -ki yargılanan herkes beraat etti- Kürdistan’da bir yıkım operasyonu başlatıldı. Özyönetim ilânlarını ve hendekleri eleştirebilirsiniz, karşı koymuş olabilirsiniz, hatta lanetleyebilirsiniz... Fakat devletin Kürtlerin kadim şehirlerine bu denli saldırması, çocuk, kadın, yaşlı demeden bir katliam ortamı yaratması hiçbir vicdan tarafından kabul edilemez. Akrep arkasında sürüklenen kardeşlerimizi, cesedi sokakta günlerce kalan analarımızı, bedeni buzdolabında bekletilen çocuklarımızı, çırılçıplak soyularak teşhir edilen bacılarımızı, kedi ve köpeklerin etlerini yediği arkadaşlarımızı -inanıyorum ki- hiçbir vicdan kabul edemez ve unutamaz. Bu yıkımın manası şudur; Kürtler, iktidar ile yürüdükleri ölçüde yaşam hakkına sahiptir.

Kadim şehirlerimizin yıkımıyla birlikte Kürt şehirlerindeki belediyelere kayyumlar atandı, seçilmiş eşbaşkanlarımız tutuklandı. Yetmedi, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması AKP, MHP ve CHP oylarıyla kabul edildi, seçilmiş milletvekilirimiz tutuklandı, milletvekillikleri düşürüldü. Bunun manası çok açıktır; devlet, Kürtlerin seçme ve seçilme ehliyetlerini yok saymaya başladı. 

“Kobanê düştü düşecek” diyerek IŞİD kuşatması altındaki Kobanê’nin işgal edilmesi gerektiğini yürekten arzuladığını belli etti malûm kişi. IŞİD yenilince de adeta “iş başa düştü” diyerek “Fırat Kalkanı Operasyonu” başlatıldı, bu operasyonu “Zeytin Dalı Harekâtı” izledi. Şimdi de Minbic’e yönelik operasyonlardan bahsediliyor. Yani aslında Kürtlerin Suriye sınırları içerisinde bile kendilerini yönetmesine tahammül edilmedi, “Kürt anasını görmesin” şiarıyla iki gözümüzü oymaya çalıştılar.

Beri yandan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, yetkilerini anayasadan alarak bir bağımsızlık referandumu yapacağını ilân etti. TC hükümeti, IKBY’yi sınırları kapatmakla, açlıkla, operasyonlarla tehdit etti, insanlık onurunu ayaklar altına alan hakaretlerde bulundu. Kürtlerin Irak topraklarında da kendilerini yönetme arayışına katlanamadı. Şimdi de içerisinde 70 adet köy bulunan Kandil’e ve mülteci kampı Mahmur’a yönelik operasyonlardan bahsediliyor.

Geçtiğimiz günlerde Suruç’ta, AKP milletvekili adayı Halil İbrahim Yıldız ve beraberinde seçim çalışmasına keleşlerle katılan mafyöz bir güruh, DBP’nin eski yöneticilerinden Hacı Esved Şenyaşar’ın dükkânını taradı, AKP’ye oy vermeyeceklerini söylediler diye Şenyaşar ailesinden baba ve iki oğul olmak üzere 3 kişi vahşice katledildi.

Halil İbrahim Yıldız’ın Şanlıurfa’da tefe oranlarını belirleyecek etkide bir konumda olduğu, mafyöz niteliği, çeteleşmiş aşiret yapısı bütün Urfalıların malûmu. Hâl böyleyken, akıllara Sedat Bucak ve aşiretinin 90’lardaki rolü akla geliyor. Hem de Çiller, Ağar ve Peker gibi figürlerin AKP’ye biat seramonileriyle birlikte gerçekleşiyor bu olay. Yani 90’lardaki devlet-mafya işbirliğinin yeniden inşaa edildiği, binlerce faili meçhul cinayetlere yenilerinin eklenebileceği bir döneme girmiş oluyoruz. 

Türkiye’de hâlâ anadilde eğitim hakkı tanınmıyor, Kürtçe resmi dil değil, Kürt şehirlerinin/ilçelerinin/köylerinin asıl adları iade edilmedi, Türkiye geçmişiyle yüzleşmedi, Kürtler özerk/federal bir yönetime sahip değil, vs. vs. vs. Esasında bunları dile getirmenin absürd olduğu bir dönemden geçiyoruz. Çünkü patron çıldırdı, Kürt sorunu kalmamıştır dedi ve ülkeyi OHAL ile yönettiğinden beri herkes temkinli bir mod içerisine girmiş durumda.

OHAL denilen mevzu da 15 Temmuz darbe girişimi sonucu ortaya çıksa da, yürürlüğe giren KHK’lere baktığımızda genellikle Kürtleri işten çıkarma, hapse atma, Kürt şehirlerini açık hava birer karakola dönüştürme işlerinden başka işe yaramıyor. Yani sıkıyönetim ölmedi, hâlâ herkesin kalbinde yaşıyor.

Yazının başlığında da belirttiğim gibi; Kürt oylarına talibim. Kürt bir yurtsever olarak talibim. Geçen asırda bize yaşatılanların bugün hâlâ devam ettiğini ve yaşamın giderek kötüye gittiğini bildiğim için talibim. İnkâr ve imha politikalarına karşı ancak özgürlükçü bir anlayışın yanında saf tutarak kendimizi koruyabileceğimizi görebildiğim için talibim. HDP’ye tonla eleştiri yönlendirebilirsiniz. HDP’li olmayan birçok Kürt parti ve tabanı mevcuttur. Bunlardan HDP ile ittifak girişiminde bulunanlar da oldu ve maalesef bir ittifak gelişmedi. Bu nedenle de kızgın olabilirsiniz. HDP’nin Türkiye solu ile hareket etmesi de size uymayabilir. Yahut HÜDA-PAR ve HAK-PAR seçmeni olarak, oyunuzu vekil olamayacak bağımsız adaylara verme niyeti de taşıyabilirsiniz.

Fakat Allah aşkına; Kürtlere yöneltilen bütün yıkımlar AKP, MHP ve CHP gibi sistem partilerinin ortaklaşmasıyla yapıldı. HDP bütün eksikliklerine rağmen Kürtlerden yanadır, devlet şiddetinin karşısındadır. HDP’nin alacağı her oy, AKP-MHP şer koalisyonunun mecliste güç kaybetmesi ve nihayetinde Kürtlerin güçlü bir aktör olduğu gerçekliğinin tüm dünyaca görülmesi demektir. Aynı zamanda HDP’nin alacağı oylar, Türkiye’de ve dünyada “Kürtlerin aldığı oy” olarak anlaşılmaktadır. Sizler HDP’yi belki Kurdî görmüyorsunuz ama dünya direkt bir bağlantı kuruyor Kürtlerle.

Sözün özü; Bugün, Kürtlerin bütün farklılıklarını bir kenara bırakma günüdür. Bugün, bütün kırgınlıkları rafa kaldırma, eleştirilerimizi daha sonra yöneltmek üzere dondurma günüdür. Bugün, sistem partilerini Kürdistan’da tabela partisi haline getirme günüdür. Bugün, HDP’ye oy vererek geçen asırı bize tekrar yaşatanlara kallavi bir tokat atma günüdür.

Selam, saygı ve dualarımla...

Cihat Emir Aykaç

23.06.2018