Milyonların Kadın Nefreti Açığa Çıktı

Son 1 haftadır sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri Mariam Kavakçı’nın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne danışman olarak alınması, bir diğeri de oyuncu Deniz Çakır’ın sarf ettiği iddia edilen sözleri oldu.

Öncelikle belirtmem gerekir ki bu iki konunun taşıdığı benzerlikler, ilk bakışta varsayacağımız zıtlıklardan daha fazladır.

İlk bakışta elbette zıt gibi görünebilirler. Öyle ya; bir yanda AKP’li ve başörtülü bir kadın, beri yanda da oyuncu, başörtülü olmayan, muhafazakâr olduğuna dair hiçbir donenin elimizde bulunmadığı bir kadın var. Yani sosyal medyada muhafazakâr olan ve muhafazakâr olmayan iki kadınla ilgili farklı gündemlerle tartışmalar yürütülmüş.

Peki ya hiç benzerlikleri yok mu bahse konu kişilerin? Elbette var… Evvela ikisi de kadın. Hangi sosyo-kültürel çevreden geldiklerinin önemi yok. Bu iki kadın, tam da kadınlıklarından vuruldu. Kadın kimliklerine yönelik saldırılar, aşağılamalar, ispat edilemeyen iddialarla “karalamalar” yapıldı… Yani kısaca binlerce kişi tarafından tacize uğradılar.

Öncelikle Mariam Kavakçı’nın konusunu değerlendirmeye çalışalım. Kendisi 90’larda adını çokça duyduğumuz eski milletvekili Merve Kavakçı’nın kızı oluyor. Başörtüsüyle meclise geldiği için yuhalanan, kovulan, sürgünde yaşamak zorunda bırakılan kadın bir milletvekili… Hatta iki küçük kızını okula götürürken bile taciz edilmiş, ailelerinin ve öğretmenlerinin kışkırtmasıyla küçücük çocuklar tarafından yuhalanmış bir kadın milletvekili…

Merve Kavakçı’nın başörtüsüyle meclise gelmesi ülkede büyük bir travma yaratmıştı. Çünkü o zamanlar üniversitelere bile başörtüsüyle girilemezdi. 1 metrelik bir kumaşın ülkeyi böleceğine, ülkeye şeriat getireceğine, İran gibi olacağımıza, kadınların ve kız çocuklarının zorla kapattırılacağına öyle inanılmıştı ki kimse 1 metrelik kumaşın nasıl bu kadar kudretli olduğunu sorgulamamıştı.

Gelgelim ülkede başörtüsü yasağı kalktı, mecliste ve kamusal alanda başörtüsü serbestisi var ve ülkeye şeriat gelmedi. Fakat başörtüsü nefreti gizliden gizliye devam etmekte.

Bu gizli nefretin en son açığa çıkışı da Mariam Kavakçı’nın Külliye’de danışman olarak işe alınmasıyla ortaya çıktı. Kimse başörtülü birinin danışman olamayacağını söylemedi, Cumhurbaşkanlığı gibi bir makamda başörtülü bir kadın çalıştırılamaz demedi, ülkeye şeriat gelecek de demedi.

Peki nefretlerini nasıl belli ettiler? Mariam Kavakçı’nın sosyal medyada paylaştığı iddia edilen fotoğraflarla… Modern, çağdaş, kültürlü, vicdanlı, kadın haklarından yana, hatta feminist olduğunu fırsat verildiğinde söyleyecek olan binlerce kişi bu fotoğraflardaki kişinin kadınlığını taciz etti.

Sinkaflı küfürlerde bulunanlar olduğu gibi, verilen pozları hafif meşreb, şehvetli, ahlâksız, namussuz bulanlar da oldu. Özellikle muhafazakâr kesimle zıt çizgide bulunan büyükçe bir güruhun, başörtülü olmadığında yadırgamayacağı pozları bu denli ağızda sakız etmesi dikkat çekicidir.

Çünkü onlara göre başörtülü biri kadın olamaz. Başörtülü kadının cinselliği yoktur. Kendi fotoğraflarını çekip sosyal medyada paylaşamaz. Amerika’da cadılar bayramı partilerine gidemez.

Velhasıl; başörtülü bir kadına nasıl davranması, nasıl olması ve nasıl giyinmesi konusunda fetvalar veren bir yığın “yobaz” hocalardı bu modernler. İşte başörtüsü nefretleri de başına örtü geçiren bir kadına ne yapması ve ne yapmaması gerektiğini öğretme eğilimleriyle ortaya çıkmış oldu.

Başörtülüysen “modern” bir kadın gibi davranamazsın. Pantolon, topuklu ayakkabı, dar kıyafet giyemezsin. Makyaj yapamazsın ve maske takıp “gâvur” partilerine katılamazsın. “Peki size ne?” diye sorsak ne derler? “Başörtülü bir kadın tutarlı olmak zorundadır” derler herhalde.

“Tutarlılık” nedir? Ne olsun istiyorsunuz? Başörtülü bir kadın sosyal medyada fotoğraf paylaşmasın mı? Pantolon, topuklu ayakkabı giyip makyaj yapmasın mı? Ne istediklerinin farkındalar mı? Tutarlı olmak niye önemli?

Başörtülü olmayan bir kadının tutarlılığı nedir? Alkol içmek, barlarda sabahlamak, her gün bir erkekle birlikte olmak ve mini etek giymek midir? Böyle bir genelleme yapılabilir mi?

Annesi büyükelçi olmuş, teyzesi vekil olmuş, kendisi de kardeşiyle beraber Külliye’de danışman olmuş diye esas nefretlerini gizleyen bir neden bulup ortalığı ayağa kaldırıyorlar. Bu ülkede herkes her şey olabilir ama kimse dürüst olamaz. Kendilerine bile…

Bir de Deniz Çakır mevzusu var tabii ki. İddia o ki Çakır, bir restaurantta yemek yerken alkol de almış. Mekândaki başörtülü kadınlar rahatsız olduklarını belli edince Çakır, “Ben Atatürkçüyüm. Burası Atatürk’ün kurduğu bir ülkedir. Beğenmiyorsanız Suudi Arabistan’a gidin” minvalinde sözler sarf etmiş.

Önceliklr Deniz Çakır’ın gerçekten böyle şeyler söyleyip söylemediğini bilmiyoruz. İddia edenlerin elinde bir kanıt da yok. Fakat Çakır, savcılığa verdiği ifadesinde kanıt olarak bir video da sunmuş. Bu videonun içeriğini de bilmiyoruz.

Sosyal medyada müthiş bir infial yaratıldı. Çakır’a ağza alınmayacak küfürler, hakaretler savruldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan bile bu konuyu gündemine taşıdı. Ülkede müthiş bir kaos ortaya çıktı ve bir kadın -ne yapmış olursa olsun- kadın kimliği hedef alınarak saldırıya, tacize uğramış oldu.

Kavakçı’ya yöneltilen hafif meşreplik, ahlâksızlık, namussuzluk Çakır’a da yöneltildi. Bizzat şahit olmadıkları bir konuya, ellerinde delil de bulunmadan yargısız infaza giriştiler.

Deniz Çakır bu ifadeleri gerçekten de kullanmış olabilir. Bu onu basit bir kemalist yapar ve böyle konuşacak milyonlarcası hâlâ bu ülkede mevcut. Bu ifadeleri kullanmamış ve böyle düşünen insanları da ayrımcı, ötekileştirici, saygısız, bir arada yaşam kültürünü içselleştirememiş, “gerici”, “ilkel” olarak da görebilir.

Bildiğimiz tek şey, bu konuda kesin olarak hiçbir şey bilmediğimiz. Bildiğimiz bir şey daha var; hangi sosyo-kültürel geçmişten gelirse gelsin, bu ülkede hâlâ birbirine düşmanca davranan, ayrışmış, nefret dolu, ırkçı, İslâmofobik, kadın düşmanı, tacizci milyonlarca insanın arasında yaşıyoruz.

Köy kahvesinde oturan adamdan tutun, şehirdeki esnafa, üniversitede ders veren kadın bir akademisyenden tutun, tüm dünyayı gezmiş bir gezgine kadar… Yaşadığı yer, mesleği, cinsiyeti, kültürel birikimi, eğitimi ne olursa olsun nefretlerini dizginleyemeyen milyonlarca insanın arasında yaşıyoruz.

Mariam Kavakçı’nın ve Deniz Çakır’ın kaderi böyle kesişiyor işte. İlk bakışta zıt kutuplarda gördüğümüz iki kadın, milyonlarca insanın nefretine -kadın kimlikleriyle- kolaylıkla hedef olabiliyor.

 

Cihat Emir Aykaç

13.01.2019