"Süveyda'daki son olaylar, SDG’nin pozisyonunu değiştirebilir!"

PeyamaKurd - Rojava’daki halk son günlerde, -özellikle Dürzilerin çoğunlukta olduğu- Süveyda vilayetindeki şiddeti kınamak ve adalet çağrısında bulunmak için sokaklara döküldüler.
Geçtiğimiz ay Dürzi gruplarla Suriye hükümet destekli Bedevi güçleri arasında çıkan çatışmalarda 800'den fazla kişi öldürüldü.
Analist Mutlu Civiroğlu, "Kürtler kendilerini Dürziler gibi diğer azınlıkların doğal müttefiki olarak görüyorlar. Son olaylar Kürtler arasında korkuyu derinleştirdi. Birçok kişi, Aleviler ve Dürzilerden sonra sıranın kendilerine geleceğinden endişeli” dedi.
Süveyda'daki olaylardan önce, geçtiğimiz mart ayında azınlık Alevi mezhebinden yüzlerce sivilin hükümet güçleri tarafından öldürüldüğü kıyı katliamları yaşanmıştı.
Pek çok Kürt, kaderinin Suriye sınırları içindeki azınlık Dürzi kardeşlerinin kaderine bağlı olduğunu düşünüyor ve benzer taleplerde bulunuyor.
Şu an için Suveyda’daki gerilim bir nebze yatışırken, son mezhepsel şiddetin Rojava’daki etkisi ne olacak?
Paylaşılan bir ‘kader’
Rojava odaklı araştırmacı Alexander McKeever, "Suveyda'nın kaderi ile Rojava’nın kaderi birbirine bağlı. Bu durum, her ikisinin de hükümetin dışında, bir dereceye kadar özerklikle hareket ediyor olması ve hükümetin bunu engellemeye çalışmasıyla açıklanabilir” görüşünde.
Suriye'nin kuzeydoğusunda (Rojava) veya güneydoğusunda bir anlaşmaya varılması halinde bunun diğerini etkileyebileceğini açıklıyor.
Suriye'nin kuzeydoğusu ve güneydoğusu, ülkedeki 14 yıllık iç savaş boyunca merkezi hükümetten önemli ölçüde özerkliğe sahipti. Bu durum, Esad rejiminin geçen aralık ayında devrilmesinden bu yana korunuyor.
Hem Kürtlerin hem de Dürzilerin kendi güvenlik güçleri bulunmakta. ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Suriye'nin kuzeydoğusunu kontrol ederken, bazı Dürzi gruplar ise güneybatı Suriye'yi kontrol etmekte.
Civiroğlu, "Kürtlerin benzer talepleri olduğu için gelecekleri birbirine bağlı: ademi merkeziyetçi bir ülke istiyorlar. Kürtler, Suriye'nin eskisi gibi, merkezi hükümet Şam'ın her şeye karar verdiği savaş öncesi Suriye gibi olamayacağını açıkça söylüyorlar” diyor.
Şam, her türlü ademi merkeziyetçiliğe karşı olduğunu defalarca dile getirmiş ve "federalizm veya özyönetim şartları altında bölünme dayatma ya da kantonlar yaratma girişimlerini reddettiğini" söylüyor. Bu durum ise, SDG'nin yönetim organı olan Özerk Yönetim'in temel taleplerinden biri.
Özerk Yönetim ise, merkeziyetçiliğin ortadan kaldırılmasının tek yol olduğu görüşünü hep dile getiriyor.
SDG Genel Sekreteri Mazlum Abdi, salı günü verdiği özel röportajda, 14 yıllık iç savaştan sonra devletin yeniden inşası için en iyi çözümün ademi merkeziyetçilik olduğunu belirterek, bunun "bölünme anlamına gelmediğini" söyledi.
Merkeziyetsizliğin idari mi yoksa siyasi mi olacağı konusunda açıklama yapmaktan kaçınırken, "merkez ile iller arasında yetki paylaşımından” söz etti.
“Kürtler ve Dürziler silah teslimine zorlanmak istemiyor”
Kürtlerin, Dürziler gibi bir diğer önemli talebi de silahlarını teslim etmeye zorlanmamaları ve güvenlik alanında bir dereceye kadar özerkliklerini koruyabilmeleridir. Ancak, Suriye ordusunun SDG'nin komuta yapısını koruyup korumayacağı veya bireysel savaşçıları entegre edip etmeyeceği önemli bir tartışma konusu olmaya devam ediyor.
Mazlum Abdi son röportajında, SDG'nin kendi içinde bile "entegrasyon mekanizmasına ilişkin farklı bakış açıları" olduğunu kabul etti.
SDG'nin Şam ile başka anlaşmazlıkları da var. Özerk Yönetim'in dış ilişkiler eş başkanı Elham Ahmed, yakın zamanda Şam'ı, hükümeti kurma, anayasa bildirgesini hazırlama ve şimdi de parlamentoyu atama sürecinde "ne kendileri ne de diğer Suriye bileşenleri veya partileriyle istişarelerde bulunmadan" aldığı "tek taraflı tedbirler" nedeniyle eleştirdi.
Suriye ve uluslararası örgütler, cumhurbaşkanlığı yetkilerinin tek elde toplanması ve yargı bağımsızlığının olmaması konusunda endişelerini dile getirdiler.
SDG'nin müzakere pozisyonu
10 Mart'ta Şam ile SDG arasında SDG'nin askeri ve yönetim kurumlarının merkezi devlete entegre edilmesi konusunda tarihi bir anlaşmaya varıldı.
O zamandan beri birkaç önemli görüşme gerçekleşmiş olsa da görüşmeler son aylarda sekteye uğradı. Suveyda’daki son olayların ardından, 25 Temmuz'da Paris'te yapılması planlanan toplantı ertelendi, ancak "en kısa sürede" yeniden planlanması planlanıyor.
Süveyda'daki son olaylar, SDG’nin pozisyonunu değiştirebilir!
Kürtlerin ve Dürzilerin yoğun olarak yaşadığı Halep ve Ceramana kentlerinde, Şam'ın genel güvenlik güçleriyle birlikte Kürt güçlerinin ortak konuşlandırılması konusunda anlaşmaya varıldı.
Bu alanlar, merkezi hükümetin kontrolü altındaki diğer alanların entegrasyonu için bir şablon ve turnusol kâğıdı görevi görecek.
Ancak Süveyda'daki son olayların SDG'nin müzakere pozisyonunu değiştirmesi muhtemel. Civiroğlu, Kürt kamuoyunda artan korkunun SDG üzerinde Şam'a karşı daha kararlı bir duruş sergilemesi yönündeki baskıyı artırdığını söylüyor.
SDG, "taleplerinde çok yumuşak davrandığı" yönündeki eleştirilere yanıt vermekle, "ABD ve Fransa gibi müttefiklerinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak" arasında bir denge bulmaya çalışıyor. Son gelişmelerin Özerk Yönetim'in ademi merkeziyetçilik ve federalizm yönünde daha fazla talepte bulunmasına yol açacağını söylüyor.
McKeever ise, "SDG'nin Süveyda’yı olumlu çözümlemesi muhtemel çünkü hükümet zayıf görünüyor ve hükümetin azınlıkların yaşadığı ve çok sayıda suistimal veya ihlalin yaşandığı kendi kontrolü dışındaki bölgelere giremediği görülüyor. Bu durum SDG'yi daha sıkı pazarlık yapmaya teşvik edecektir," diye ekliyor.
Civiroğlu, "Kürtler kendi kimlikleriyle, kendi kültürleriyle, kendi askeri güçleriyle, kendi siyasi sistemleriyle Suriye devletine entegre olmak istiyorlar. Ancak Şam'ın entegrasyondan anladığı şey Kürtlerin teslimiyetidir" diye ekliyor.
ABD'nin SDG üzerindeki baskısını hafifledi mi?
Suveyda'daki olaylar, ABD'nin SDG üzerindeki baskısını hafifletmiş gibi görünüyor. Daha 10 Temmuz'da, Suveyda'daki şiddet olaylarından önce, ABD'nin Suriye temsilcisi Thomas Barrack, "Orta Doğu'daki tüm bu ülkelerde, federalizmin işe yaramadığını öğrendik" demiş ve eklemişti: "Tek bir yol var ve o da Şam.”
Barrack, 22 Temmuz'da Suweida'da yaşananların ardından federalizmi dışlamayarak, "Eğer federalist bir hükümetle sonuçlanırsa, bu onların kararıdır ve sorunun cevabı şu ki, artık herkesin uyum sağlaması gerekebilir” diye açıklama yaptı.
Ancak Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nin (CSIS) kıdemli ortağı Natasha Hall, ABD'nin nihayetinde "geri çekilme seçeneğini istediğini ve öngörülebilir gelecekte sürdürülemez bir gücü kesinlikle desteklemek istemediğini" söylüyor.
Ve ekliyor, "Muhtemelen Şam ile Rojava arasında müzakereli bir çözümün, diğer alternatife göre daha avantajlı olduğunu düşünüyorlar."
10 Mart mutabakatı için son tarih yıl sonu olarak belirlenirken, Civiroğlu ise iki tarafın o tarihe kadar bir mutabakat sağlamasının pek mümkün olmadığı görüşünde.
Natacha Danon | The New Arab
Çeviri | PeyamaKurd
Bu Haber 273 defa okunmuştur.




