Devletin red ve inkâr politikaları devam ediyor…

Erdoğan’ın partisi AKP, silahlı otoriteler ve vesayetçi güçlerle sınandı. Fakat iktidarın verdiği güçle otoriterleşerek sivil siyasetin önünü kesti, Kürt halkının demokratik hakları üzerinde vesayet rejimi oluşturarak kendisine yaşatılan her şeyi Kürtlere misliyle yaşattı.

Kürtler geçmişten günümüze özgürlük mücadelelerinde hep kahramanca savaştılar. Nice güçlü düşmanlara karşı yenilgileri olduysa da teslim olmadılar. Yenilgilerinin en önemli nedeni içeriden ve dışarıdan ihanete uğramalarıydı. Bugün de ne yazık ki hâlâ devam etmekte olan hain tuzaklara karşı ölüp ölüp diriliyorlar ama özgürlük ateşini söndürmüyorlar.

Çünkü ödenen ağır bedeller her eve bir ateş düşürmüştür. Uğruna mücadele ettikleri kimliklerinden, topraklarından, bir bütün demokratik hak ve özgürlüklerinden vazgeçmeyeceklerdir.

Devletin terör bahanesiyle yıllardır sürdürdüğü savaş, güvenlikçi politikaları Kürt sorununa çözüm getirmemiştir. Devletin ret ve inkâr politikaları devam etmektedir.

Bunca yıldır sürdürülen savaşın ağır bedellerinin bilançosu, yitip giden binlerce can, yerini yurdunu terk eden insanların dramı, hapishanelerde tutsak binlerce insan ve ekonomik kayıplar... Bunlar Kürtlerin kolayca unutacağı şeyler değildir. 

Kazananı olmayan kirli bir savaşın enkazı üzerinde “ortak vatan”, “Türkiyelileşme” gibi projelerle yeni asimilasyoncu politikalara hizmet edecek bir paradigma inşa edilemez. Kürtler temel hak ve özgürlüklerinden vazgeçmedi. “Türkiyelileşerek” Kürtlükten ve Kürdistanilikten uzaklaşacak değiller.

Türkiye Cumhuriyeti, çözümsüzlüğe dayalı bir anlayışla, güvenlikçi şiddet politikalarını sürdürmekle halklar arası barış ve kardeşlik bağlarını, güven duygusunu yok etmek üzeredir.

Bölünme paranoyasına bağlı olarak Kürtler üzerinde devlet hegemonyasını güçlendirme arayışı çözümsüzlük dayatmak demektir.

Yakın zamana kadar yok saydığınız Kürtler şimdi dünya gündemini belirliyor. Özgürlük mücadeleleriyle Ortadoğu’da siyasi dengelerin de belirleyici gücü oldular. Kürtleri artık çıplak dağlara mahkûm edemezsiniz. Demokratik siyasetin önünü açıp Kürt düşmanlığına dayalı politikalarınızdan vazgeçin.

Yapılan yerel seçimlerde HDP’nin siyasete nasıl yön verdiği yaptığı ittifaklarla ortaya çıkmıştır. “Devletin bekası” paranoyasında ortaklaşan ve Kürt karşıtı bir pozisyonda buluşan Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasından, Kürtler, Erdoğan karşıtı adaylara destek vermeyi tercih ettiler. Çünkü son zamanlarda Erdoğan’ın Rojava’ya ve Güney Kürdistan’a yönelik saldırgan, tehditkâr ve işgalci girişimleri Kürtlerde hayal kırıklığına neden olmuştu. Erdoğan ve AKP, iktidara geldikleri ilk dönemde bir takım reformcu girişimlerle ve cesur demokratik söylemlerle Kürt sorununun çözümü için umut yaratmıştı. Ne yazık ki şimdilerde devletin bekası bahanesiyle, esasında iktidar hırsıyla, 180 derecelik bir dönüş yaparak ırkçı faşist MHP’nin ipine sarıldılar.

Erdoğan’ın partisi AKP, silahlı otoriteler ve vesayetçi güçlerle sınandı. Fakat iktidarın verdiği güçle otoriterleşerek sivil siyasetin önünü kesti, Kürt halkının demokratik hakları üzerinde vesayet rejimi oluşturarak kendisine yaşatılan her şeyi Kürtlere misliyle yaşattı.

Anlaşılan o ki Kürtler size güvenmekle hep aldandılar. Bundan sonra aldatabileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Hamasetçi, popülist, inkârcı politikalarınızın barutu bitti Kürtler nezdinde.

Yeter ki Kürt siyaseti legal demokratik zeminde yeniden yapılandırılarak güç birliği oluştursun, halka güven versin. Ulusal taleplerinde demokratik meşruiyete dayalı siyaseti dünya gündemine taşısınlar. O zaman devletin terör bahanesi de ortadan kalkar. Demokratik siyasetin gücü her zaman Türkiye’nin siyaset kurumlarına ayar verecek güçtedir.

14.04.2019

Lütfü Kıvanç