Sömürge Valilerle Yönetilen Dönemler Geçecek Sanıyorduk

Yoğun bir iç Savaş durumu, zemheri bir Kaosun tam orta yerinde, acılar çeken halkımın, gözünü açmaya bile mecali olmayan halkımın, hep aldatılmış halkımın, danışıklı yapay bir savaş ve Sömürge Valiler ile yönetildiği kapkaranlık dönemler geçecek sanıyorduk...

Gecenin bir yarısında Evlerin basıldığı, Bahçelerinde Özel Harekât Katillerinin pusuya yattığı, elleri kelepçeli, gözleri bağlı aklı Selim Kürtlerin, kapalı otobüslerle falakalar ile sorguya götürüldüğü dönemler asla yaşanmayacak sanıyorduk.

Beyaz Toros içinde gözlerim bağlı çarşıdan alınışım aklımdan çıkmıyor, Kaldırıma sırası ile dizilmiş insanların sessiz ve çaresiz, bazılarının da nefret dolu bakışlarına tanıklık etmişti gözlerim.  Göz bağımın altından alınışımı izlemeye gelenleri izlemeye çalışmıştım. Zamanın DSP ilçe başkanı Rahmetli “Ali Okman” yetişmişti imdadıma.

Şehit Gazeteci Ferhat Tepe gelmişti aklıma.

Kürtler ile ilgili her tatlı sözcük etkiliyordu bizleri.

İyi bir köşe yazısını boğazımız düğümlene düğümlene okuyorduk.

Anadolu’dan Görünüm diye bir işkence programı vardı o vakitlerde, dehşet vericiydi.

Hayri Kozakçıoğlu, Ünal Erkan, Mehmet Ağar, Tansu Çiller, Kenan Evren, İsmet Sezgin, Necdet Menzir, Veli küçük, Teoman Koman, Mahmut Yıldırım (yeşil), Abdullah Çatlı ve binlerce cellat vardı hayatımızda.

90’ lar dı, Kürt İsyan Önderlerinin Torunları yeniden Siyasete soyunmuştu.

Bir Önceki jenerasyona siyasetin yollarını açan, bir Menderes, bir Özal gibi olmasa da, Kısmen doğru şeyler söyleyen biri daha İslamcı mahallede yetişiyordu. Kürtler ile ilgili güzel şeyler konuşuyordu. Metin Yüksel’in arkadaşıdır deniliyordu ona.

Ülkenin Doğusunda Kürtlerin varlığına tahammül etmeyenlerin, Ülkenin batısında Müslümanlara da tahammül etmediğini söylüyordu…

Onlarda gözaltına alıyor, İşkencelerden geçiriliyor, onlarda Gözaltında Kaybediliyordu.

Türkçü İslamcıların da birer Rejim muhafızı oldukları henüz bilinmiyordu.

Büyük İslam âlimi mele Sadrettin Yüksel’in Oğlu Metin Yüksel’i de bugünlerin önünü açmak için Rejimin Yetiştirdiği Türkçü İslamcı bir tetikçi Şehit etmişti.

Güney Amerika benzeri Kontrgerilla uygulamalarının yaşandığı dönemlerdi,

Yargısız İnfazlar ve Faili Meçhuller döneminde, TBMM’de ilk komisyonları da, Dindar politikacılar oluşturmuş, Esir Askerlerin geri getirilişinde Fetullah Erbaş ön plana çıkmıştı.

İlk Göç Raporunu, Köylere Geri dönüş projelerini, İç barışa dair Kürt Raporlarını onlar hazırlıyor, onlar gündeme getiriyordu.

Kürt Barışındaki Samimi yaklaşımları 28 şubatta rejimin öfkelenmesine neden olmuş andıçlar muhtıralar, Brifingler art arda gelmeye başlamıştı.

Buna çok öfkelenmiştik.

İç savaş ülkenin tüm yaşamsal organlarına nüfus etmiş, Ekonomisini çökertmiş, Yolsuzluklar sıradanlaşmış, Asabiye ve Dar Kavmiyetçi anlayış Kendi Krallığını çoktan ilan etmişti.

Kürdistan Devlet Başkanı Sayın Mesut Barzani ile ilişkilerin en sıcak döneminde,

PKK’nin ateşkes ilanlarının eşliğinde giderek güçlenen bir AK Parti, değişim ve dönüşüm için büyük bir fırsat sunuyordu halka.

Dağlarına Bahar Gelmişti memleketin. Çeyrek yüzyılın Kürt Aydınlanmasındaki en önemli ve en etkili aydınları Yaşar Kemal, Muhsin Kızılkaya, Ümit Fırat, Hrant Dink, Etyen Mahçupyan, Murat Belge, Kemal Burkay, Vahap Coşkun, Mazhar Bağlı ve o güzel atlara binip giden diğer tüm o güzel insanlar, her konuştuklarında bu İktidarın daha güçlü olması kanaatini güçleniyordu bizlerde.

Dara Hêne’de Komiser Ahmet Koni’nin Bedenlerini parçalara ayırdığı Eliveren Kardeşlerin,

Mardin’de Babasının Kucağında katledilen Uğur Kaymaz’ın,

Lice’de Keyfi öldürülen Ceylan Gözlü Ceylan Önkol’un ve diğer tüm mazlumların hesapları sorulacaktı artık.

Dönemin Kürt Bilgeleri bu dindarlar hakkında olumlu görüşler yansıtıyor,

Iyi şeyler olacağına dair işaretler veriyordular

Devlet Samimiydi, Başbakan Mağdurların arasından çıkmıştı, Muktedirlere Kafa tutuyordu.

Faili meçhul cinayetlerin üzerine gidiliyor,

Yakılan Köylere geri dönüşün imkanları sağlanıyor,

Şehirlere Kasabalara eski Kürtçe isimleri yeniden veriliyor,

Şehir girişlerine, Dağlara, taşlara artık “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazılmıyordu.

Ergenekon çetesi deşifre edilmiş, Gladyo çökertilmiş, Mafyalaşmış Oligark Köy Koruculuğu kontrol altına alınmış, Barışın önündeki en büyük engel olan Kürt şehirlerindeki “AYAKTAKIMINDAN” oluşan yerli işbirlikçi Kontrgerilla/ Ergenekon birimleri pasifize edilmişti.

Yeni Türkçü İslamcı siyasi elitler “Paralel Devlet Yapılanmasını” İmralı görüşmelerinde ilk duyduklarında gözlerine inanamamıştılar. Bu Paralel Devlet Yapılanmasının Ergenekon ile beraber büyütüldüğünü görememiştiler belki.

(Çok sonraları bu yapının kırıntıları Pelikan çetesine dönüşerek Seçilmiş son Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nu da Devirecekti)

Gel gelelim bugüne.

Kirli savaşın vampirleri Ajan / ispiyoncu /Korucu başlarının kanaat önderi diye yutturulduğu dönemlere yeniden girildi.

Hatta bu vampirler, milletvekili ve belediye başkan adaylarının belirlenmesinde bile etkili oldular.

Devlet olanaklarının sadece muhbirlere sunulduğu dönemlere girildi.

KHK’lar ile hak ihlalleri yeniden başladı,

Toplum zapt u rapt altına alınarak Sıkıyönetim dönemi tüm uygulamalara yeniden geçildi.

Kürtçe şarkılara tahammülsüzlük hat safhaya ulaştı, TV ve Radyolar birer birer kapatıldı.

Kürtlerin Siyasi arenada varlığı Beka sorunu olarak görüldü.

Irak’tan ayrılmak için ağır bedeller vererek referanduma giden Kürtler açlık ve ölümle tehdit edildi,

AK Parti’ye yakın Kürt Aydınlarının, haklı eleştiri ve doğru tespitlerine linç ile karşılık verildi. Siyasi temsiliyetlerine dolaylı yollarla son verildi.

Kürt siyasası, hayalci Bolşeviklere alternatif, Ajan Korucu ve savaş rantçısı çeteler ile dolduruldu.  

Kürtler resmen paralel bir evrende yaşamaya mahkûm edildi.

Kürtleri bu paralel evrende hapis etmek için proje örgütler tasarlandı.

İran ajanlarının Ergenekon ile ortak faaliyetleri Çatışmasızlık ve Barış ortamını asla gerçekleşemeyecek bir hayale dönüştürdü.

90’ların Ağar/Çiller/Güreş kliğinin yolsuzlukları gizlemek için başvurduğu yöntem olan, Tüm günahların örtüldüğü Kato/ Cudi / Gabar’daydık yalanlarına yeniden ihtiyaç duyuldu.

(Süleyman Soylu: Kato’dan gelmişti!)

Ataol Behramoğlu’nun dörtlükleri ne güzel anlatıyor son yaşanılanları,

Elinde ne piyon kaldı, ne vezir, ne kale,

Düştü birbiri ardına atlar, filler,

Ama şah halen direnmekte,

Yeni taşlar bulundu çünkü: köpekler... 1972

Cellat uyandı yatağında bir gece

"Tanrım" dedi “Bu ne zor bilmece:

Öldürdükçe çoğalıyor adamlar

Ben tükenmekteyim öldürdükçe..." 1974

Evet nerde kalmıştık, Yoğun bir iç Savaş durumu, zemheri bir Kaosun tam orta yerinde, acılar çeken halkımın, gözünü açmaya bile mecali olmayan halkımın, hep aldatılmış halkımın, Danışıklı yapay bir savaş ve Sömürge valilerle yönetilen kapkaranlık dönemler geçecek sanıyorduk, meğer yanılmıştık.

Ey Halkım Af et bizi.

 

Veysel Göker

12.07.2019