İsrail ve Orta Doğu 'Lidercikleri'

Kudüs ve Gazze‘de meydana gelen hadiseler insanları elbette keder ve üzüntüye sevk etmektedir. Keşke elimizde bir Asa-ı Musa olsaydı da zülümlerin hakim olduğu bu dar-ı dünyada Şehr-i Eflatunu tesis edebilseydik. Ama ne fayda.


Öncelikle Cenabı Hak dergahı izzetinde kıymetli halkımızın mübarek Ramazanı Şerif ayında ifa etmiş oldukları tüm ibadetleri kabul ve makbul buyurmasını dileyerek bayramlarını şimdiden kutlar başta halkımız olmak üzere tüm mazlum ve mağdur halkların saadetine vesile olmasını niyaz ederim.

Bayramlar sevinç ve tebriklerle geçmeleri gerekirken maalesef Orta Doğu’da kan ve göz yaşları ile kutlanır. Bu coğrafyada Filistin ve Kürdistan bayramlarının kutlama şekilleri kısmen birbirlerine benzemektedirler. Her iki halkın da ortak noktaları acı, kan ve gözyaşlarıdırlar.

Kudüs ve Gazze‘de meydana gelen hadiseler insanları elbette keder ve üzüntüye sevk etmektedir. Keşke elimizde bir Asa-ı Musa olsaydı da zülümlerin hakim olduğu bu dar-ı dünyada Şehr-i Eflatunu tesis edebilseydik. Ama ne fayda.

İki gündür kendilerine müslüman diyen ükle liderleri televizyon ekranlarını patlatırcasına kükreyip İsraile söylenmedik sözler bırakmadıkları gibi Filistin davasına sahip çıktıklarını beyan ediyorlar. Bu beyanların çıtasını biraz daha yükselten ise hepinizin malumu üzere İran ve Türkiye’dir yani Molla rejimi ile Erdoğan.

Filistin ve İsrail meselesi, İran Türkiye zaviyesinde bakılıdığında harici bir mesele olduğu ve harici meseleler için de başka bir devlet ile (hele bu devlet İsrail ise) savaşı göze almak, teoride mümkün görünse de pratikte pekte realist görünmediği, belki de her zaman olduğu gibi iç kamuoyuna yönelik popülist bir söylemden ileri gitmeyeceği önceki icraatlar ve takınan tutumlar bunun delilleridirler.

İranın uluslararası ambargo nedeni ile baş etmekte zorlandığı sosyo-ekonomik sorunlar sonucu, doğrudan kendisine fiziki bir saldırı yapılmadığı müddetçe harici bir savaşa tevessül edebilecek mecalde olmadığı gün gibi aşikardır. Humeyni devriminden bu yana İsrail düşmanlığı zemini üzerinde bölge ülkelere rejim ihraç etmekten başka bir çaba sarfetmeyen iranı herkesten fazla israil tanımaktadır.

Türkiye ise kendi iç barışını sağlayamamış, bölge ülkeler ile hasımane tavırlar içersinde bulunması, hatta Suriye ve Güney Kürdistanı (PKK bahane ederek) fiili işgal politikalarını ifşa etmesinin yanı sıra Azerbaycan safında Ermenistan’a karşı saf tutması gösteriyor ki böyle bir Türkiye,  İsrail ile ciddi bir savaşı göze alamaz. Ama gel görelim bu iki devletin tepelerindeki zevatlar en üst perde de öyle şeyler söylüyorlar ki sanki Türkiye 400 yıl önceki Osmanlı ya da İran eski Sasani devletidir. Hayır efendiler hayır. Kendi halkına düşman olan, adaletten yoksun bir zemin oluşturan, ekonomisini yandaşlarına peşkeş çekenlerin değil İsraile karşı bir savaşa girmek bir tek roketin fitilini bile tutuşturamazlar.

Bir  mü’min ve Müslüman Kürt olarak elbette değil bir Filistinlinin zulme uğramasına bigane kalmak şöyle dursun, haksız yere katledilen bir zi ruhun uğradığı zulmü onaylamamız inancımız gereği mümkün değildir. Filistin için  şu an elimizden duadan başka bir şey gelmemektedir.

Bir filistinli İmam, vaazında şöyle haykırıyordu: “Ey Selahaddin nerdesin, Ey Selahaddin nerdesin?” Ben de Selahaddinin torunu olarak diyorum ki, Ey Filistinli kardeşim sizleri zülümlerden kurtaran Selahaddin’in çocuklarına karşı yürütülen baskıları onadınız, zülümleri mübah gördünüz, zalimlerin safında yer aldınız, Selahaddin’in çocuklarını öldürenleri onurlandırdınız  (Eriha ana caddesinin ismi Şarı’ Saddam), ve yine Kürtlerin mallarını ganimet, namuslarını kendilerine helan sayanların safında saf tutunup Saddamı öptünüz, yürütülen orantısız savaşları fetih sürelerini okuyarak destek verdiniz (Efrin işgali).

Yani sizin bir düşmanınız varsa Selahaddin’in çocuklarına dört yamyam musallat olmuştur.  Bu da yetmezmiş gibi IŞİD şebekesini başımıza musalat edenlerle ortaklık yaptınız. Emin olabilirsiniz ki kendi elleriniz ile Selahaddinin çocuklarının boyunlarını Giyotine çektiniz ve derim ki kardeşlerim biz Kürtler devletsiziz ve elimizde bir şey gelmiyor Ankara’daki zat hava sahasını kapatabilir, elçisini geri çekebilir, hatta askeri ilişkilerini keser ya da dondurabilirler.

Filistinli komşum senin kavminden olan Neyar Qabbani’yi tanır mısın? Hani o’nun Horoz isimli bir şiiri var. O şiirinde mahallesindeki horozu tasvir eder. Ben de şiire aşinayım ve televizyon ekranlarında öten bizim mahallenin horozunu sana tasvir ederek elimde bir şey gelmediğinin ifadesini kabul eder ve beni mazur görürsün.

Mahallemizin Horozu

Mahallemizde,

Cuma günleri takke takan,

Sınırlarda general elbisesi giyen,

Garibanlara gaz verip bir nesli yiyen…

Bir nesli militan eden,

Militanlarını üzerimize ölüme gönderen..

Asabî, la yüsel bir horoz var.

Kendisini Hüdhüd sanan bir horoz.

Nasıl düşmana karşı galip gelebiliriz ?

Nasıl senin yardımına koşabiliriz ?

Nasıl gazadan gazaya koşabiliriz ?

Nasıl bu mahalleye nusret gelsin ?

Allahın hükmü yerine,

Horozun hükmü hakim be kardaş.

20 yıldır hep aynı horoz ötüyor bu mahallede.

Hep aynı şeyi ötüyür mahallemizde.

Ey Filistinli!

Bilirmisin ben kimim?

Mahallemizde emsalsiz kümesi bina eden,

Tarlalarımızdaki ekinleri kendisine ganimet sayan,

Ve senin de ötüşüne hayran olduğun,

Vakitsiz öten o horozun mağduruyum ben.

Ey Filistinli!

Başka mahallelerde bir çok horoz varken,

Bizim mahallede bir tek horoz ötüyor.

Laikçi gider islamcı gelir.

Ezilen hep Selahaddinin çocuklarıdırlar.

Hakkı gasp edilen Selahaddinin çocuklarıdır.

Geceleri semalarımızda yıldızlar kayarcasına,

Mermiler ve roketler üçar üzerimizde,

Ürkek bülbülvari yazıyorum şu an.

Parçalanmış bir memleketin çocuğuyum ben.

Ya dev kulaklar dinlerse beni,

Ya bir cahş uçurtsa haberi,

Allahtan başka horozdan kim korur beni.


Hüseyin Naci

12.05.2021

 

Yazarın Diğer yazıları: Elhak tükürülmesi gereken yüzler hangileri?

 


() PeyamaKurd

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. PeyamaKurd'un yayın politikası ve editoryal paradigması ile her zaman uyumlu olmak zorunluluğu yoktur.