Kardeşlik ve komşuluk hukuku

Beşeriyeti diğer canlı ve ruh sahiplerinden ayıran vazgeçilmez özelliği düşünerek hayatlarını tanzim ve ihtiyaçlarını tedarik etmeleridir. 

Bunun üç önemli ayağı vardır, ki bunları kardeşlik, komşuluk ve din olarak kategorize etmek mümkündür. Ancak bugün bizleri birinci derecede ilgilendiren iki ayağı vardır ki, birincisi kardeşlik (genetik, akrabalık ve aynı ırk uzantıları) bağı ve ikincisi ise komşuluk adı verilen sosyal zorunluluklar neticesinde insan oğlunu bir arada tutan içtimai sebeplerdir.

Bu iki sosyal olgu yüzyıllarca sürebildiği gibi zaman zaman inkıtaa da uğrayabilmektedirler. Bu iki sosyal olgunun alt yapılarını hem şer’i hukukta hem de beşerî hukukta sınırları ve çerçeveleri kat’i bir şekilde çizilmiştir. Örneğin bir komşu diğer komşuya varis olamadığı gibi muris de olamaz. Ama bir kardeş kardeşinin hem varisi hem de komşusu olabilmektedir. Tıpkı Kürtler ile Türklerin ilerletilmiş komşulukları ki bu 1920’lere kadar kardeşlik derecesine varan bir birliktelik olmuştu.

Ancak cumhuriyetin bidayeti ile bu hukuk çöpe atıldı. Ne kardeşlik hukuku ne de komşuluk hukuku gözetildi. Kürtlere reva görülen tek hukuk mirastan mahrum bırakmaktı. O da yetmezmiş gibi imha, asimilasyon ve jenosite varacak kanun dışı cebir, keyfi ve küfri muamelelere tabi tutuldular.

Bu vukuatların sebeplerine bakacak olursak Kürtler, asıl statüleri Türkler ile komşu olmaları gerekirken hayır biz komşu değil kardeşiz dediler ve Türkler ile birlikte yaşamayı tercih ettiler. Bu hususta Türklerin Amasya tamimi, Erzurum, Sivas kongreleri ve 1. meclis tutanaklarının yanı sıra Lozan antlaşmasının gizli ve zahiri metinleri gün ışığı gibi ortadadır. 

Eğer 1923 yılına kadar şaibeli Osmanlı sultanlık-halifeliği Orta Doğu milletlerinin manevi babası olarak görüyorsak, ölümü sonrasında da diğer halklar gibi Kürtlerin de kendi toprakları üzerinde özgürce kaderlerini tayin etme haklarına sahip olmaları gerekirdi. Bunun neticesinde bugünkü Orta Doğu devletleri Türkiye ile sahip oldukları komşuluk hukuku, gayet tabii Kürtler için de geçerli olması gerekirdi. Kürtlerin o dönem ki basiretsizlik ve uluslararası ilişkiler yoksunu olmaları, Türklerin seküler ve nasyonalist öncüleri de bu zaaftan istifade ederek bürokrasi tecrübeleri sayesinde bu dev sorunun bugüne kadar daha da giriftli bir şekle dönüştürerek getirdiler.

Halbuki Türkler kendilerini Müslüman addederler. Oysa İslamda özel mülkiyet esastır.  Müslümanın Müslümana malı, ırzı ve canı haramdır. İster kardeş olsun ister komşu olsun bu hakikat değişmemektedir.

Hakları gasp, malları talan ve yurtları işgal edilmiş kürdün hukuku söz konusu olunca kalpler hissetmez, kulaklar işitmez, gözler görmez olurlar. Halbuki halkımız Kuranı Kerim’de “düşünemez misiniz, akıl etmez misiniz “ ikazı ilahi ile yolunu şaşırmış beşeri uyarmak ve ikaz etmektedir. Bu ikaz özellikle İslam milletleri için büyük bir fırsattır. Bu fırsattan ne kadar istifade edebildiklerinden şüpheliyim 

Bu konuda tüm vicdan (şayet varsa) sahibi Türklerin ve diğer Kürt komşularının dindar-dinsiz, sağcı-solcu, cahil- alim her kimse siz Kürtler ile komşu musunuz yoksa kardeş misiniz?

Şüphesiz cevapları kem küm, ama, fakat, lakin, şöyle böyle ile başlar ucu açık bir tevil ile bitecektir. Kardeş deseler Kürtlerin gasp edilen tarihi insani ve İslami haklarını teslim etmeleri gerekir. Komşuyuz derseler Kürtlerin öngörüler özgür ve bağımsız Kürdistan’ın komşuluk hukukunu tanımaları gerekmektedir ki 2017 referandumu ile bu  maskeleri de düşürülmüş oldu.

Aydın ve bilge bir Kürdün dediği gibi “Eski hal muhal ya yeni hal ya izmihlal.” kılavuzvari sözü ile 40 milyon kürdün ortadan kaldırılması mümkün ve ihtimal dahilinde olmadığına göre yeni bir hal gerekmektedir. Bu yeni halin temelini her Kürdün gözbebeği kadar mühim ve geleceğimizi ilgilendiren siyasi oluşum beklentilerimiz Güney Kürdistan ümit bahçesinde filizlenmeye başlamış bulunmaktadır. Meydana gelen bu tarihi fırsata her kürdün yavrusuna, ailesine ve namusuna gösterdiği ihtimamı Güney Kürdistan da doğacak ve bahtımızı aydınlatacak şafak güneşine de aynı ihtimamı göstermeleri elzemdir ve zaruridir.

Velhasıl 21. yüzyılda kabuğunu kırıp dünyanın tüm sathına yayılmış Kürtler ekmeksiz yaşayabileceklerini ancak hürriyetsiz yaşayamayacaklarını iliklerine kadar idrak etmiş olmakla beraber elde edecekleri özgürlük ile de komşuluk ve kardeşlik hukukuna da en iyi bir şekilde riayet edebileceklerini Kürdistan Parlamentosu ve yönetiminde dünyaya ve komşularına rüştlerini ispat etmişlerdir. 

“Küllü âtin karîb” fermanı ilahi ile tüm Kürtlerin hayat suyu olan özgürlükleri ile tebşir ediyorum.


Hüseyin Naci

03.06.2020