Atatürk, "Türk-Sovyet dostluğu Misakı Milli’nin bir parçasıdır"

Kuzey’in yeni nesil Kürtleri Rusya’yı pek bilmez. Çünkü Kürt solu, 60’lı yıllardan kısa bir süre öncesine kadar ‘ilerici olmanın ölçütü Moskovacı olmaktan geçer’ anlayışını hâkim kılmıştı Kürdistan’da.

Kemalist Türk solundan aldığı bu ihaleyi uygularken, batı dünyasının da Kürtlerin ‘asıl düşmanı’ olduğu tezini Kürtlerin önemli bir bölümüne kabul ettirmişti.

Kürt sol literatürünün yayınları, ‘Anti-ABD, Emperyalizm’ olguları ile başlıyor, ‘Anti-Siyonizm’ ile son buluyordu. Kaldırdıkları her kirli taşın altında "ABD emperyalizmini" buluyorlardı. Dünyada bütün kötülüklerin baş mimari ABD ve İsrail olmuştu.

Solun bu yaklaşımı Kürtlere, onları yüzyıllardan beri sömürenleri unutturmuştu...

Zaten Ankara ve Tahran’ın istediği de buydu; Kürtleri batı dünyasından ve "ABD emperyalizminden" uzak tutmak.

Gerçi Kürt solunun ezici çoğunluğu artık ezel zaman siyasetini savunmuyor. Ancak yarattıkları tahribat kolay kolay silinecek gibi değil. Fakat Orta Doğu coğrafyasındaki gelişmeler ve bu bağlamda sürdürülen uluslararası diplomasi trafiği, Kürtlere olup bitenleri açık bir şekilde gösteriyor. Bu aynı zamanda Kürt sol hareketinin iflası anlamına da gelmektedir.

Bu yazıdaki konumuz Rusya’nın Kürtlere olan yaklaşımıdır.

Bugün Rusya’nın Türkiye ve İran ile olan ortaklığını iyi okumak gerekir. Bu ortaklık son dönemlere ait gibi görünse de aslında 1920’lerde başlamıştır. Yani Lenin ve Mustafa Kemal Atatürk’ten başlayan bir ortaklıktır. Her ikisi de ülkelerinde ‘monarşizmi sonlandırma’ adına büyük katliamlara imza atmışlardı. Bolşevik döneminde başlayan dostluk bugün, Putin’in adımlarıyla sürüyor.

Mustafa Kemal Atatürk, “Türk-Sovyet dostluğu Misakı Milli’nin bir parçasıdır,” yorumuyla aslında Türkiye ve Rusya’nın ne kadar derin ilişkilere sahip olduklarını göstermektedir. Komünist Bolşevikler ve Atatürk ile başlayan ortaklık bugün de Rusya’nın Kürt politikasını belirliyor.

Kısaca belirtmek gerekirse Rusya, Türkiye ve İran ile çıkar ilişkilerini korumak için sürekli Kürtleri feda etti ve bu siyaseti hâlâ devam ediyor.

Yani Sovyet Rusya’nın, Kızıl Kürdistan, Şeyh Said ihtilali, Mahabad Kürt Cumhuriyeti, Mustafa Barzani hareketi ve Halepçe jenosidine olan yaklaşımı bugün de Rojava’da devam ediyor.

Şöyle ki;

Rusya, Kızıl Kürdistan’ı Türkiye ve İran’a feda ettiği gibi, bugün de Afrin’i Türkiye’ye hibe etti.

Mahabad Kürt Cumhuriyetini, Türkiye ve İran uğruna feda ettiği gibi, bugün de Rojava’yı feda etmenin hazırlığını yapıyor.

1975’te Saddam Hüseyin’in yanında yer alıp Kürtlere karşı savaştığı gibi, şu anda da Beşar Esad’ın yanında yer almış ve Kürtlere karşı sinsi bir plan yürütüyor.

Rusya 1988 yılında, Saddam Hüseyin Halepçe’de kimyasal kullanmadı dediği gibi, şu anda da Beşar Esed kimyasal kullanmıyor diyerek Şam katilini koruyor.

Sovyetlerin Halepçe jenosidine yaklaşımını Kürtler hiçbir zaman unutmamalı.

ABD, Britanya, Fransa ve Almanya Saddam Hüseyin’i Halepçe’de kimyasal kullandığı için mahkûm ederken Sovyet Rusya’sı, “Bağdat hükümeti Halepçe’de kimyasal kullanmadı, bu iddia emperyalist ülke ve Irak’a karşı savaşan Kürt çetelerinin uydurmasıdır” diyerek Saddam gibi bir katilin koruyucusu olmuştu.

Gelinen aşamada Rusya devlet yetkilileri, her gün bas bas bağırarak, "ABD Suriye’de Kürt devleti kurmak istiyor, bunu engellemek gerek" açıklamalarında bulunuyorlar.

En çarpıcı açıklama birkaç gün önce yapıldı. Rusya Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov, “ABD, Kürtlere Silah ve askeri teçhizat tedarik ederek, Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu adını verdikleri yapı için hükümet kuruyor, Kürtlerin Arap aşiretlerine karşı zor kullanmasına göz yumuyor” ifadeleriyle bir kez daha asıl tercihlerinin Türkiye ve İran olduğu gerçeğini gözler önüne sermiş oldu.

Kürtlerin, Rusya ve ortaklarının alışılagelmiş Kürt politikası karşısında artık sağlıklı bir strateji geliştirmeleri gerekiyor. Bunun yolu, uluslararası arenada demokratik ve hukuk devleti olan ülkelerle ilişki geliştirmekten geçiyor.

Halkların kardeşliği, ümmet birliği ve İslâm kardeşliği kulağa hoş gelen ifadelerdir. Sömürgeciler bu söylemlerle Kürtleri yüzyıllarca sömürdüler ve arkadan vurdular.

Bu nedenle ABD’nin PYD ile olan ilişkileri Kürtleri rahatsız etmemeli. Tam tersine, Kürtler ancak bu ilişkiler sayesinde Suriye Kürdistanı’nda bir statü sahibi olabilir. PYD’nin ENKS ile gerçekleştirmek zorunda olduğu birliktelik bu süreci hızlandıracaktır.

Türkiye’nin, biz Suriye’de Kürtlere karşı değil, ‘PYD teröristlerine’ karşı mücadele ediyoruz ifadeleri bir aldatmacadır. Bu ifadeler Kürtleri Kürt siyasetinden, ABD ve koalisyon güçlerinden uzaklaştırmayı hedefliyor.

Rusya da Kürtleri ABD ve koalisyon güçlerinden uzaklaştırmayı hedefleyen manevralar ile meşgul. ABD ve PYD ilişkilerini zayıflatmak için bazı Kürt güçleri ile ilişkiler geliştiriyorlar. Onlara ‘ABD’nin Kürtler için hiçbir konsepti yok’ tezini kabul ettirmek istiyorlar.

Diğer taraftan da ha bire, ‘ABD Kürt devleti kurdu kuracak’ ifadeleriyle ortalığı bulandırıyorlar.

Kısacası; Rusya ve ortaklarının Kürt politikası, Kürtlerin içinde bulundukları sömürge statüsünün devam etmesini hedeflemekten başka bir şey değildir.

Artık bu gerçeği kavramak çok zor olmasa gerek.

 

Rojhat Amedi

10.12.2018