Kürtler, olmayan ‘milli stratejinin’ cezasını çekiyor!

Kürt milleti hassas bir dönemden geçiyor.

Türkiye'nin, Güneybatı Kürdistan’a yönelik tasfiyeci politikası ve son dönemdeki operasyonları, Kürtlerin ileriye dönük nasıl bir strateji izlemesi gerektiğini bizlere bir kez daha gösteriyor. 

Güneybatı Kürtleri, ABD’nin liderliğindeki Uluslararası Koalisyonun ‘yeni Orta Doğu Politikası’ ile; Rusya, Türkiye ve İran’ın başını çektiği ‘Orta Doğu statükosunu koruyan’ stratejisi arasında satranç oynamak zorunda. 

Bu da öyle kolay bir iş değil!

Kürt yurtseverliği ve Kürt kültürünün merkezlerinden sayılan Doğu Kürdistan’da ise Kürtler, bütün dünyanın belini bükemediği bir rejim ile uğraşıyor. 

Aynı şekilde bu da kolay bir iş değil!

Demokratik ülkelerin kurumu NATO'nun bir üyesi olan Türkiye, kurulduğu günden bu yana çağdaş demokratik bir ülke olduğunu iddia etmesine rağmen, Kürtlerin en doğal hakları olan anadillerini bile kabul etmemekte ve bu dili kullanmamaktadır. 

Güney Kürdistan’a baktığımızda, bütün sorunlara rağmen taşların bir nevi yerine oturduğunu görüyoruz. Fakat tabi oldukları ulusal ve uluslararası politikalar gereği diğer parçalardaki Kürtlerin haklı talep ve beklentilerine bir yanıt olamıyorlar. 

Tabi bu beklentileri karşılamakta göründüğü gibi kolay değil! 

***

Tam da bu noktada İsrail Devleti'nin kurucu mimarlarından Moshe Dayan'ın, bir gazeteci ile yaptığı röportajında ifade ettiklerine yer vermemek elde değil. 

Gazeteci, Moshe Dayan'ın iyi bir general olduğunu kendisine iletirken, Moshe Dayan ise gazeteciye kendisinden daha iyi generallerin olduğunu söyler. 

Tabii gazeteci beklemediği bir söylem ile karşılaşınca şaşırır ve Dayan'a, "Sizden, daha iyi olan generallerden birinin adını söylemenizi istiyorum" der. 

Moshe Dayan, Mustafa Barzani’nin kendisinden daha iyi bir General olduğunu ifade edince, gazeteci yine şaşırarak ona, “Mustafa Barzani sizden daha iyi bir General olsaydı, sizin İsrail Devletini kurduğunuz gibi o da bir Kürt Devleti kurabilirdi” hatırlatmasını yapıyor. 

Dayan ise, “Eğer ben de Kürtlerin lideri olsaydım ben de devlet kuramazdım” yanıtını veriyor. 

Görüldüğü gibi Moshe Dayan, Kürtlerin içinde bulunduğu zor koşulları tek bir cümleyle özetlemiş.

Ama bu durum hep böyle kalacak diyerek şartlara teslim olmak, kaderine boyun eğmek anlamına geliyor. Bu kabulleniş ve olanları ‘normal’ karşılama yanılsaması da gelişmenin ve büyümenin önündeki en büyük engel olarak karşımızda duracaktır. 

Dünyada ve bölgede çağın gerektirdiği her türlü pozisyonu iyi tecrübe etmek zorunda olan Kürtler, tüm zor koşullara rağmen mücadele tarzını geliştirmeli ve ‘pozitif bir dönüşüm’ içine girmelidir. 

Güney dışında kalan Kürtlerin, Erbil’den haklı beklentileri var. Fakat altını çizmekte fayda var. Söz konusu ‘haklı beklenti’ Güney’in diğer parçalar için savaşması gerektiği anlamına gelmiyor. Ancak Güney’in de Kürdistan meselesinin ‘Erbil-Duhok-Süleymaniye’ eksenine sığmayacak kadar büyük olduğunu artık anlaması gerekiyor. 

Başkan Mesud Barzani, defalarca ulusal çizginin esas alınması gerektiğini vurguluyor ama bu konu için onu destekleyecek hiç bir konsept üretilmiyor.  Bu problem, sadece Erbil ve Başkan Barzani ile olacak iş değil elbette. Kürdistan’ın diğer parçalarındaki Kürtlerin de bu konu üzerinde hakkaniyet ile durması gerekiyor. 

Fakat Güneyli Kürtler, isteseler de istemeseler de Kürtler adına bir karar mercii konumunda rolleri bulunduğundan, ‘milli bir stratejinin geliştirmesinde öncü konumunda’ olduklarının farkında olmalılar.

Milli strateji geliştirmek demek, Kuzey ve Doğu Kürtlerinin, Güney Kürdistan’ı askeri üs olarak kullanması anlamını taşımıyor. Ama en yakın örneğe gidersek PKK, Güney'in hassas durumunu göz önünde almadan, Kürtlerin kazanımlarını tehlikeye atma pahasına bölgede istediği şekilde faaliyet icra ediyor.

***

PKK dışındaki parti ve örgütler, Güney'in hassas konumunu dikkate aldıkları için varlıkları da yoklukları tartışmalıdır. Güney, varlıkları tartışmalı olan bu örgütlerden razı gelebilir ancak, “PKK varlığından” kurtulamaz. 

Erbil’in, varlıkları bugüne kadar tartışmalı olan örgütlere dair hiçbir stratejisi olmadı. Kürdistan Bölgesi, bunu engelleyecek hiçbir bir siyaset üretmedi üstelik, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığı ile hareket etti. Bundan mütevellit, “bela gerçeği” Kuzey’den, Güney’in kapısına kadar dayandı. Ki bu Güney için hala en büyük sorun olma özelliğini koruyor. 

Doğu Kürdistan partileri ise kendilerine yapılan önerileri ve uyarıları dikkate alarak, İran’a karşı askeri eylemlerden istisnasız biçimde uzak durdular. 

30 yıldan bu yana Güney Kürdistan’a zarar gelmesin diye eylemsizlik içinde olmalarına rağmen İran için, “büyük tehlike” oluşturuyorlar ve tasfiye olmaları gerekli görülüyor. 

Güney, bu eylemsizliklerinden memnun olabilir ama sorun, sorun olma özelliğini koruyor ve çözüme kavuşmayı bekliyor. 

Bu noktada bi eleştiride bulunmak yerinde olacaktır. Kimse kusura bakmasın ama kimse Doğu Kürdistan güçlerinden, 30 yıl daha ne sesiz kalmalarını bekleyebilir ne de isteyebilir. 

Tek kurşun dahi sıkmamalarına rağmen, 90’lı yıllardan bugüne dek, Süleymaniye bölgesinden 500’e yakın KDP-İ ve diğer örgüt üyeleri İran’a teslim edildi. Şimdi gelinen aşamada daha büyük bir tehlikenin karşımızda olduğu görülüyor.

***

Bu konuya bir çözümün bulunması gerekiyor. ABD bütün dünya için ne ise, Güney de Kürtler için odur. Bu durumda öyle kolay bir yükümlülük değil. 

Kürtlüğün ve Kürdistan'ın kalesi konumunda olduklarını kabul eden Barzaniler ve KDP, Süleymaniye ve Bağdat’ın sorunlarına rağmen acil bir şekilde diplomatik bir konsept üretmek zorundadırlar! 

Bağdat ve Süleymaniye’deki sorunların baş öznelerinden birinin İran olduğu açıkça biliniyor. Güney, Doğu Kürdistan güçlerinin eylemsiz olmalarına rağmen İran endeksli belanın kapılarına dayandığını bizden iyi biliyor. Güney eğer kendisini gerçekten ‘lider’ görüyorsa bölgedeki tüm problemlere yönelik önemli politikalar geliştirmenin bilincinde hareket etmelidir. 

Şunu yeniden vurgulayarak tekrar edelim, ‘konsept üretmek demek, bir strateji geliştirmek anlamına geliyor.’ İran ve Türkiye'ye karşı savaş ilan etmek anlamını asla taşımıyor. 

Bugün baktığımız zaman çağımızın en büyük silahı ‘medya, sermaye ve diplomasidir.’ Güney’de sermaye var ama diplomasi yok. Hatta hiç yok...!

Aynı şekilde, medyanın şahıslar elinde ‘futbol topuna’ döndüğü de aşikâr. Yasama, Yürütme ve Yargı’dan sonra dünyadaki 4. kuvvet medyadır. 

Güney medyası, portföy üzerinde her ne kadar kurumsal olduğunu belirtse de maalesef münferit çıkarlar ile orada bulunanların tekeline girmiş durumda. Aynı şekilde Güney medyasında da politikada olduğu gibi, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ ahlakı yer edinmiş görünüyor.

Diplomatik faaliyetler, uluslararası haksızlıklar, siyasi ilişkiler, vatan toprağına yapılan saldırılar vs… medya ve basın aracılığı ile iyi işlenip servis edilmezse o ülkenin geride kalması da elzem görülür. 

Tüm bu konularda atılan adımlar fazlası ile yetersiz kalıyor. Çünkü Güneyde, görev dağılımı profesyonel bir şekilde yapılmıyor. Başkan Mesud Barzani’nin tüm söylemlerine ve uyarılarına rağmen, ahbap-çavuş ilişkileri hala ağır basıyor. 

***

Bunun en son örneğini ‘Diaspora çalışmalarında’ gördük.

Güney, Kürtlüğün ve Kürdistan’ın yegâne kalesidir. Bu kale sadece Erbil-Süleymaniye-Duhok Kürtleri ile korunamaz ve idare edilemez.  Doğu-Kuzey, özellikle de Güneybatı Kürtlerinin verdiği bedeller de öyle az değil. 

Çok uzağa gitmeye gerek yok. Daha geçen günlerde DSG lideri Mazlum Kobani, “Güneyli kardeşlerimizden yardım bekliyoruz” derken, Kürtlerin birbirleriyle olan hukukuna işaret ediyordu. (Yeri gelmişken şu eleştiriyi de yapalım. Mazlum Kobani, söz konusu çağrıyı yapmadan önce, askıya alınan birlik çalışmalarını başlatabilirdi.)

Her halükârda Güney, aradan geçen 30 yıllık süreden bu yana kapısına dayanan tehlikelerle karşı mücadele ederken, savunmayı esas aldı. Fakat tehlikeleri etkisiz hale getirecek bir adım atmadı. 

Bu durumun artık değişmesi gerekiyor. Çünkü söz konusu problemi Güney’i destekleyen Kürtler de böyle görüyor. 

Moshe Dayan’ın arz ettiği gibi Kürt olmak kolay değil. Ancak Kürtler de Yahudiler gibi dünyanın her tarafında örgütlü olan bir millettir. Ki bu durum diplomasi ve lobi yaratmak için muhteşem bir donedir. 

Biz Güney hükümetinden her şeyi yapmalarını elbette isteyemeyiz. Ama en azından Avrupa ülkelerinin her köşesinde birleşik marketler gibi örgütlü olan PKK kadar örgütlenmeye bir vesile olabilir ve bu konsept üzerinden bir tekel yaratabilirler. 

PKK, uluslararası terör listesinde yer aldığı için diplomatik zeminde ciddiye alınmıyor. 

Ama Güney, Avrupa ülkelerinin müttefiki olmasına rağmen PKK kadar örgütlü değil. 

Oysa bu durumu yaratmak, geliştirmek ve yaymak için Moshe Dayan ya da bir Mustafa Barzani olmaya gerek yok. Sadece diplomatik nüfuz, doğru kişiler ve bu lobilerden çıkan kararların nokta özneler ile gerekli mercilere ulaştırılması için yurtsever insanlara ihtiyaç var. 

Eğer Güney Hükümeti, geleceğe yönelik ciddi adımlar atmaz ise ileride çok büyük problemler ile karşı karşıya kalacaktır. Bu durumda en acı olan da kendilerini destekleyen Kürtleri de kaybedeceklerdir. 

Bir söz vardır hani, “Gerektiğinde o yerde olmazsan, hiçbir yerde olursun” diye. 

İşte işin kıssadan hissesi de budur. 

Güney Kürdistan bu konularda ya gerekeni yapacak ya da yükselen sesleri daha ciddi boyutlarda duyacak. 


 Rojhat Amedî 

08.12.2022 

Diğer yazıları:  Cevabı olmayan ‘Türkiyelileşmeden’ öteye gitmek!

 


() PeyamaKurd

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. PeyamaKurd'un yayın politikası ve editoryal paradigması ile her zaman uyumlu olmak zorunluluğu yoktur.