Başak Hanıma yapılan hakaret asla kabul edilemez, ancak…

Hani derler ya “Kürdün Kürde gücü yeter” diye, tarihte bu gibi olayları hep yaşıyor, duyuyorduk. Ama bugün gelinen noktada artık gözlerimiz ile görüp şahit oluyoruz.

Devletin polisi, jandarması ve askerlerinin Kürtlere yaptığı saldırılar herkesin malumdur.

Örneğin, sıradan bir asker, jandarma herhangi bir Kürt köyüne gidip oradakilere büyük hakaretlerde bulunup şiddet uygulayabiliyor. Köylü ise bu eylemlere bir cevap veremiyor.

Ama iş bir dönüm tarla ya da arsaya geldi mi en yakın akraba veya komşusunu kurşuna dizmekten asla geri durmuyor.

Çok uzakta değil,

En çarpıcı örneğini çok yakın bir zamanda Bismil ve birkaç gün önce Silvan’da gördük.

Yani toprağın üstü için birbirini toprak altına yollamaktan geri adım atmayan Kürtlerimizi…  

Siyasi ve Kürtlüğün bilinci olmayan bu kültürün; kendilerinde siyasi ve Kürtlük bilincinin yüksek olduğunu iddia eden çevrelere de aynı biçimde cereyan etmiş görünüyor.

Sadece bu değil…

Bir de buna, Türk siyasi ahlakını eklersek tam uyumlu olacak.

Türk siyasetinden ilham alıp onlar gibi yaşayan sözde Kürt siyasisi geçinen öznelerin de onlar gibi küfürbaz ve ahlaksız olduğunu son günlerde görüyor ve yaşıyoruz.

***

Bilindiği üzere Kürt kamuoyunda son günlerde Başak Demirtaş’a siyasi hiçbir ahlak ve etik ile uyuşmayan sözler kullanan Avukat Osman Taşdemir var.

Başak Demirtaş’a, yapılan çirkin ve terbiye dışı hakaret asla ama asla kabul edilemez bir durumdur!

Bu sözleri kullanan ve kendisine Kürt milliyetçisi (sözde) süsü veren avukatı, o sözlerini mahkûm etmek için gereken yapılmalıdır.  

Buraya kadar hemfikiriz.

Ancak;

Başak Hanıma yapılan ahlaksızlığa dair yaygara koparanların, sözde bir Kürt milliyetçisine yüklenip benzeri sözleri sarf edip yaygara koparan ‘devlet gücü elinde olan’ öznelere eleştiri yapabilecek cesaretleri ise hiç yoktur.

Nasıl mı?

Çok değil bundan birkaç yıl önce Süleyman Soylu, HDP Genel Başkanı Pervin Buldan’ı telefonla arayıp bin bir hakaretten sonra belden aşağı sözler dahi kullanmıştı.

Ama o günlerde kimse Soylu’ya söyleyecek tek bir laf bile etmemişti.

Başka bir anlamıyla, bugünkü kahraman ve kenetlenmiş görünen sanal Kürtlerimiz, o gün yoktular.

Neden mi?

Çünkü Süleyman Soylu’yu eleştirmek ne yaptığını bilmeyen sözde bir avukat, sözde bir Kürt milliyetçisini eleştirmek kadar kolay bir iş değildi de ondan.

Bunun geri dönüşleri kahraman sanal Kürtlerimizin tatlı canına dokunurdu. Farkındaydılar.

Sadece bu değil…

***

HDP ve Kandil’in önde gelen bazı önder kadroları da Güney ve KDP’ye yüklenelim derken ahlaki boyutun ayarını fazlası ile aşmıştılar.

Örneğin:

PKK’nin üst kadrolu isimlerinden Ali Haydar Kaytan kimi makalelerinde, Güney ve KDP’yi bu avukatın Başak Hanım’a söylediklerinden çok daha çirkef sözler ile vurduğunu sanarak, “Güney Kürt kadınlarını, Türk askerlerine peşkeş çekecek kadar pezevenklik yapıyor” ifadelerini kullanmıştı.

Bu sözde ahmak Kürt milliyetçisi avukata yüklenen sanal kahraman Kürtlerimiz o günlerde neredeydiler?

Avukat Taşdemir özelinde birleşip yaygara koparanlar,

Kürt milletinin en sağlıklı konumunda olan Güney Kürdistan’a ve oranın kadınlarına neredeyse her gün saldırmayı adet edinenlere neden cevap vermediler?

Yoksa veremiyorlar mı?

***

Bu tatsız hadisede gözlemlediğimiz noktada iki taraf mevcut:

Bir tarafta, Başak Hanıma çirkin ve edepsiz imalarda bulunarak kendini milliyetçi sanan avukat ve kendini milliyetçi sayan sanal Kürtler…

Diğer tarafta ise bu avukata onun edepsizliği gibi yüklenerek, Demirtaş Hanımı desteklediğini sanan taraftar grubu.

Peki bunlardan hangisi milliyetçiliktir?

Küfür atana, küfür ile yüklenip kendini rahatlattıktan ve sosyal medyada bir iki sanal beğeni aldıktan sonra geri çekilip iyi bir iş yaptığını sanmak mı?

Yoksa, Süleyman Soylu ve Kandil’in bazı önderlerinin Kürt kadınlarını siyasi malzeme olarak kullandığı eleştirisine sert yanıt vermekten kaçınmak mı?  

Görünen kılavuz o ki; Kürt siyasetinde yer aldığını sananlar da Türk kolluk kuvvetlerinin zulmüne cevap veremeyen, Kürt köylüleri kadar zavallı olmaktan kurtulamamışlar.

Unutmadan!

Yazının başında da belirttiğim gibi, “Hani derler ya Kürdün Kürde gücü yeter diye” işte bunun olmaması için;

Can Dündar gibi fırıldak gazetecilerin Kürt avukatın bilgilerini ifşa edip Kürtleri birbirine düşürmesine de izin vermeyip meselelerimizi kendi içimizde halletmemiz gerektiği kanısındayım.


 Rojhat Amedî 

20.07.2023 

Diğer yazıları:  Şu an için yeşil ışık görünmüyor!

 


() PeyamaKurd

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. PeyamaKurd'un yayın politikası ve editoryal paradigması ile her zaman uyumlu olmak zorunluluğu yoktur.