Birçoğumuz Başkan Barzani'nin bu anısını bilmiyoruz!

Evet, Başkan Barzani’nin deyimiyle Akademisyenler “Diktatör” yaratıyor. “Önder olmayanlardan önder. Önder olanları ise diktatörleştirmeye çalışıyorlar…” 

Akademisyenler genelde öğretici kesim olup gelişmiş ülkelerdeki siyasi yönlerin istikametini tayin etmekte en belirleyici faktörlerden biri olma özelliğine sahiptirler. Politikacılar ve kurumları akademisyenlerin toruna düşmemeye dikkat ederler. Çünkü akademisyenler, politikacıların en ufak hatasını bile kabul etmezler. 

 Her şeyin mükemmel olduğu ülkelerde bile rahat durmazlar. Daha fazla gelişmek ve halkın daha iyi yönetilmesi için proje ve konsept arayışında olurlar.

Almanya, dünyanın çoğu ülkeleriyle kıyaslanamayacak kadar siyasi ve ekonomik ağırlığı olan bir güçtür. Buna rağmen Alman akademisyenler, ülkelerinin daha iyi yönetilmesi için siyaseti ve muhatapları hep yorarlar hem de acımadan. Çünkü bu, akademisyen olmanın vazgeçilmez prensibidir...

Bu vazgeçilmez prensip ülkemiz Kürdistan ve bulunduğu coğrafyada yetişen akademisyenlerin ezici çoğunluğunda bulunmamaktadır. Olanlar da sömürgecilerin metropollerinde yetişen, Türk, Acem ve Arap gibi düşünen “akademisyenlerdir.” 

Sırf Kürt oldukları için, şu veya bu şekilde gelişen Kürt hareketine dahil olan bu “Akademisyenler” siyasi kültürlerini de birlikte getirdikleri için bilinçli veya bilinçsiz olarak Kürt hareketini “şekillendirmeye” çalışırlar. İşte asıl tehlike budur…

Örneğin Türk metropollerinde yetişen Kürt akademisyenlerinin çoğu hala Kürt kimliğine sahip çıkmakta zorluk çekiyor ve bu konumlarıyla Kürt hareketini yönlendiriyorlar. 

Bu büyük bir handikaptır. Bunların Kürt hareketinde yarattıkları tahribat bu yazının ebadını aşıyor. Onun için önce Güney Kürdistan’da bizzat şahit olduğum bir konuyla Kürt akademisyenlerinin acınacak hallerine değinmek ile yetineceğim.  

Geçmişte Duhok Üniversitesinin düzenlediği ve Başkan Mesud Barzani’nin de hazır bulunduğu, öğretim görevlileri, dışarıdan katılan öğretmen, eğitmen ve aydınlardan oluşan yaklaşık 300 kişinin olduğu bir konferansa katılmıştım. 

O konferansta, Başkan Barzani salona girdiği an bütün katılımcılar ayağa kalkarak “Bijî Serok Barzani” sloganı eşliğinde onu alkışlamaya başladılar. Ardından herkes yerini aldı. Başkan Barzani de konuşmasını yapmak için konuşma kürsüsüne geçti. 

Tam konuşmaya başlayacağı sırada, yukarıda tarif ettiğimiz cinsten bir öğretim görevlisi ayağa kalkıp, Başkan Barzani’nin konuşmasına fırsat vermeden yüksek sesle protokol dışı konuşmaya başladı ve şu sözleri dile getirdi:   

“Değerli katılımcılar ve üniversitemizin eğitmenleri, değerli misafirler, bir öneride bulunmak ve bu önerimin bugün burada karar haline gelmesini istiyorum. Bugün, önemli bir gündür, Başkan Barzani’nin Üniversitemize ayak bastığı bir gün ve bundan böyle bugünün her yıl “Başkan’ın Üniversiteye ayak bastığı gün” olarak anılmasını öneriyorum.”

Henüz konuşma bitmeden katılımcıların hepsi ayağa kalkıp, “Biji Serok Barzani” sloganıyla öneriyi kabul ettiklerini andıran alkışlamalarla salonu inlettiler adeta. 

O anın şaşkınlığını yaşayan Başkan Barzani konuşma kürsüsünden katılımcılara hitaben, “Siz akademisyenler kendi ellerinizle diktatör yaratıyorsunuz” demez mi! 

Aynı katılımcılar bu defa ateşli bir şekilde Başkan Mesud Barzani’yi alkışlamaya devam ettiler… 

BAAS döneminden kalma öğretim görevlisinin getirdiği öneriyi onaylayan “Aydın ve akademisyen” katılımcılar aradan iki dakika geçmeden önerinin reddini alkışladılar. Yani 2 dakika zarfında 2 kontra görüşe teslim olan bir aydın kitlesi… 

İşte bu tür akademisyen ve aydınlar gelişmiş ülkelerin akademisyenleri düzeyinde olamadıkları için Kürt meselesinin gelişmesine katkı sağlayamadıkları gibi, Kürt meselesinin gelişmesinin önünde çoğu zaman engel teşkil edeceklerdir. Çünkü bunlar, diktatör ve demokratik olmayan sistemlerin yarattığı akademisyenlerdir.

Siyasilerden aldıkları emir doğrultusunda hareket ederler, kimliksiz ve kişiliksizdirler…

Başkan Barzani’ye destan yazabilirler, ama kısa bir süre sonra düşmanlıkta yapabilirler. İstediği konumu elde edemediği için Başkan Barzani’ye karşı tavır alabilirler. Oysa burada değişen Başkan Barzani değil, kendileridir. “Akademisyenler arası rekabeti” ya da bir mevki kaybettikleri için, siyasi önderliği suçlarlar…

 İşte bunlar ülkemizin güneyinde, Kürt toplumunun gelişmesinin önünde engel olmaya devam etmektedirler. Toplumun eğitilmesine dair hiçbir akademik yetenekleri bulunmamaktadır, kendilerini geliştirmezler çünkü her şeyi “iyi biliyorlar.” 

Suudi Arabistan’ın, arka bahçesindeki meyhanesi haline gelen Dubai‘yi örnek alırlar. Kürdistan’ın Dubaileşmesi için çırpınırlar ve bunu çoğu siyasilere de kabul ettirirler.

Orta Doğu’nun tek demokratik hukuk devleti olan İsrail gibi olmak istemezler. Çünkü onlar, “ilerici olmanın ölçütü Filistinlilerin devletleşmesini desteklemek, İsrail'i de lanetlemekten geçer” tezini beleklerine yerleştirmişler…  

İşte bunlar, siyasilerden diktatör olmalarını istiyorlar ama “gelenekçi ve aşiretçi” Barzaniler diktatör olmak istemiyorlar.

Barzanilerin, yılların geleneği olan sabır, tahammül ve saldırgan olmama kültürü ile diktatör olma kültürünün bağdaşamayacağını bilmiyorlar…

Evet, Başkan Barzani’nin deyimiyle Akademisyenler “Diktatör” yaratıyor. “Önder olmayanlardan önder. Önder olanları ise diktatörleştirmeye çalışıyorlar…” 


   Rojhat Amedî 

    10.08.2021

 

Diğer yazıları: ‘Çözüm Sürecinin’ perde arkası! 

 


() PeyamaKurd

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. PeyamaKurd'un yayın politikası ve editoryal paradigması ile her zaman uyumlu olmak zorunluluğu yoktur.