Cevabı olmayan ‘Türkiyelileşmeden’ öteye gitmek!

Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Türkiye açılımı' önerisi ile  farklı bir gündem ortaya koydu.

Demirtaş, "Çanakkale Şehitliği'ni ziyaret ederek çiçek bırakmayı, dua etmeyi, orada yatanlar gibi yan yana durmamız gerektiğini göstermek isterim" diyerek söz konusu açılımı örnekledi.

‘Türkiyelileşme’ kavramını Kürt siyasal yaşamına düğme eden Halkların Demokratik Partisi (HDP), her geçen gün daha özverili methiyeler ile ‘yok sayıldığı yerde, kabul edilme’ fenomeni geliştirmeye çaba gösteriyor. Başka bir ifade ile dile getirirsek, “Bakın biz de buradayız ama sizin kurallarınıza göre’ demeye getiriyor.

Demirtaş’ın, son açıklaması bir enkazdır ve gözden geçirilmesi gerekmektedir. Ya ne söylediğini bilmiyor ya da ne demek istediğini ifade etme problemi yaşıyor.

‘Türkiye’ ile yan yana durmayı isteyen Demirtaş, Türkiye’nin kendisi ile yan yana duracağından ne kadar emin?

HDP’nin Türkiye’de temsil ettiği ana-akım Kürt siyaseti 7 Haziran 2015 seçimlerinden bugüne derin bir kriz içinde bulunuyor.

Evet, Türkiye’de iktidarın formasyonuyla Kürt meselesinin seyri arasında doğrudan bir ilişki bulunuyor. Türkiye’de iktidar ve sistemlerin inşasında araçsallaştırılan ‘Kürt meselesi’ çözülmeden kapsayıcı bir demokratik inşanın olması elbette söz konusu bile değil.

Demirtaş, yeni bir dönüşüm sürecinde Kürtlerin de yer alması için muhalefetin tutum almasını beklemeksizin HDP’yi değişime ve tutum almaya davet ediyor gibi görünüyor.

Ama bir noktada yanlışa düşüyor. Çanakkale Şehitliği'ni ziyaret ederek çiçek bırakmayı, dua etmeyi, orada yatanlarla yan yana durulması gerektiğini göstermek istiyor ama şunu atlıyor: “Seyit Rıza, Şeyh Said, Said'i Kürdi ve yüzlerce Kürt lideri ile fail-i meçhullerinin mezarları hala kayıp.”

Demirtaş, son açıklamasında ‘6’lı masayı’ eleştirirken, Kılıçdaroğlu’nu övmekten ise geri durmadı. Yani CHP ile olan bağını da bir nevi tasdikledi. 

Oysa, çatışmalardan ölen her asker için başsağlığı, yaralılara da şifalar dileyen CHP lideri, Zaho’nun turistik köyünde vahşet bir saldırıya uğrayan siviller için tek bir kelime söylemeye gerek dahi duymadı.

Bu da Kılıçdaroğlu ile CHP’nin ‘statükocu ve Kemalist’ yapısını yeniden gözler önüne serdi. Bu politika ile AKP’nin çok çok gerisinde olduğunu gösteren Kılıçdaroğlu ve partisi, ne yazık ki Demirtaş’ın kıblesi olmuş durumda.

“2013-2015 çözüm süreci”

2013-2015 Çözüm Süreci Türkler ve Kürtler babında, bilindiği üzere son yılların en önemli gelişmelerinden bir tanesi idi.

Hegemon Kürt siyasetinin o dönemlerde “Türkiyelileşme” kavramıyla ifade ettiği söz konusu dönüşüm esasında iki temel strateji hedefi barındırıyordu: Barış ve entegrasyon siyaseti.

HDP bir yandan Kürt çatışmasının sonlanması, şiddetin arkada bırakılması anlamında barış siyasetini, diğer yandan ise Kürtlerin, Türkiye’nin parçası olacakları bir entegrasyon siyasetini temsil ediyordu.

Söz konusu ikili siyaset hem Kürtler hem de devlet ve hükümetçe o dönem için satın alınmış bir proje idi. Fakat ne iktidar ne de HDP bu kuruluş hikâyesini sürdüremedi ve iktidar kanadından birçok defa yeni bir sürecin oluşmayacağı dile getirildi.

“Çağrı, Türkiye’de yeni bir açılım mı yoksa duraksayan projenin yeni formatı mı?”

Her şeyden önce Demirtaş’ın çağrısının doğru minvalde karşılık bulması, siyasetin güçlü bir şekilde yeniden kurulmasına ve şekillendirilmesine bağlı.

Zira, Kürt meydanı barış ve eşitlik siyasetini en rasyonel seçenek olarak görerek destekliyor.

HDP hem devletten hem de kendisinden kaynaklı nedenlerden dolayı 2015’ten bu yana büyük oranda siyasetin dışına itilmiş vaziyette.

Bununla beraber, HDP günümüze dek dikkate değer bir siyasi performans göster(e)memesine rağmen %11-13 bandındaki toplumsal desteğini devam ettiriyor. Bu durum hem Kürtlerin HDP’ye karşı bir alternatif üretememesine hem de Kürt ile Türk solunun (iktidara karşı HDP’yi joker görenler) HDP’ye destek vermesi ile alakalı bir durum olarak karşımıza çıkıyor.

Demirtaş görünen o ki ‘Türkiyelileşme’ kavramından sıyrılarak ‘Post-Türkiyelileşme’ kavramına doğru ilerliyor.

Yeni bir açılımın karşılık bulması her şeyden önce umut ve güven veren bir siyasi iradenin ve öznelliğin inşasına bağlı.

Daha açık bir ifadeyle HDP barış ve entegrasyon siyasetinin aracısı, taşıyıcısı, destekleyicisi, tamamlayıcısı olarak değil, bu siyasetin kurucusu, inşacısı, öncüsü olabildiği ölçüde, bunun gerektirdiği riskleri alabildiği ve kurumsal dönüşümleri yapabildiği düzeyde yeni Türkiye Açılımı yapabilir yoksa rafa kaldırılmış siyaset bir buhran olarak devam eder.

Türkiyelileşme” perspektifinden ‘Post-Türkiyelileşme’ perspektifine mi?

Türkiyelileşme” perspektifi ‘Post-Türkiyelileşerek’ olarak ifade edilen ana akım yönelim esasen “Kürdistan sorunu” olarak var olan meselenin artık giderek daha fazla “Kürt sorununa” dönüşme eğiliminde olduğuna dair de önemli ipuçları veriyor.

Meselenin Kürt sorunu olarak ifade edilmeye başlaması ve bir coğrafi sınırı aşması hali, yani mekansal olarak genleşmesi, öteki toplumsal muhalefet kesimleri ile ittifak olanaklarını arttırırken Kürtlerin asıl meselesini ve özgünlüğünü kaybetmesine de zemin hazırlıyor.

Kürt halkının temel hakları konusunda mücadele veren tüm siyasi partilerle bir empati ilişkisi geliştirmemek, kriminalize edilen konuların meşru zeminlere çekilmesi avantajını da köreltir.

Şu husus unutulmamalıdır; çözülmemiş ve çözülemediği bilindiği halde hakkında ideolojik ezberlerin tekrar edildiği her konfor alanı birer puttur. Onun için bu putların farklı paradigmalar ile yıkılması ve ezberin dışında geliştirilmiş argümanlar ile sağlam bir temele eklemlenmesi lazımdır.  


 Rojhat Amedî 

 22.07.2022 

Diğer yazıları:  Kürtler, PKK üzerinden ‘Filistinlileştirilmek’ isteniyor!

 


() PeyamaKurd

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. PeyamaKurd'un yayın politikası ve editoryal paradigması ile her zaman uyumlu olmak zorunluluğu yoktur.