İsrail ile aynı kaderi paylaşan Kürtler bunun farkında değil!

Dubailileşme arzusu, muazzam bir sermayedar sınıfı oluşturmuş durumda, sınıf dışında kalan Kürtler ise  'orman göçmenleri' olarak karşımıza çıkıyorlar. Yıllarca Kürt milletinin özgürlüğü için mücadele eden ya da edenlerin sonraki jenerasyonu ise 90’lı yılların yaşam şartlarına mahkum bırakılmış durumdalar. 


İsrail devleti kuruluşunu 70 sene önce ilan etti. Kurulduğu günden bugüne siyasi ve savaş tehditleri altında varlığını devam ettiriyor. Fakat işin aslı şudur ki Orta Doğu’da, İsrail’e karşı en ılımlı politikayı yürüten ülkeler dahi İsrail’in yerine bir Filistin devletini her zaman tercih edecek potansiyeldedirler.

Gerçi son bir kaç seneden bu yana Arap dünyası ile geliştirdikleri barış girişimleri önemli bir aşamaya geldi. Ama söz konusu güncel politika, her an tersine dönebilme potansiyelini de içinde barındırıyor. Bundan dolayı İsrail, öz varlığını hiçbir zaman bu tip siyasi enlemler üzerine inşa etmemekte genelde kendi bildiği yoldan gitmektedir. 

Tel Aviv’in önde gelen kanaat önderleri ve isimleri tüm dünya ülkeleri, özellikle de Orta Doğu’da geliştirdikleri diyalog ve ilişkilerde kendi gerçekliklerini esas alırlar. Bu esasta onların ayakta durmalarına ve gelişmelerine zemin hazırlayan sürecin betonu olur. 

İsrail tüm baskı ve zorluklara rağmen çok güçlü bir konuma geldi… İsrail tüm baskı ve zorluklara rağmen o kadar güçlendi ki, sonunda Rusya gibi bir süper güç İsrail’den ABD’yi, şirketlerinin Suriye’deki yeni inşaat projelerini gerçekleştirmesi için razı etmesini talep ediyor.

İsrail bu kuvvetli konumuyla aynı zamanda dünyanın en güçlü lobilerine de sahip. Ama buna rağmen başına bir iş gelebilecek sağlamlığı ile defansın güçlü tutmaktadır.

İsrail, bölgedeki Arap devletlerinin kendileri için çoğu zaman tehlike olduğunu geçmişinden bugüne tecrübe etmiş bir ülke. İsrailoğulları, dünyanın dört bir yanına dağılmalarına rağmen aralarındaki bağı hep kuvvetli tutmuşlardır.  

Gelelim Kürtlere;

Kürtler, Orta Doğu’da İsrail ile aynı kaderi paylaşmaktadır. Hatta İsrail’e oranla daha çetin koşullara sahipler. İsrail kurulduğu günden beri savaş içinde olan bir ülke. Ama Kürtler yüzyıllardan beri her türlü zulüm, baskı, katliam ve göçe maruz kaldırlar. Hem de Orta Doğu’nun diğer milletleri gibi Müslüman olmalarına rağmen. 

Anti-sömürgeciliğin babası olarak bilinen yazar ve düşünür Frantz Fanon şöyle diyor: "Ben, başkalarının benim için yarattıkları imgenin değil, kendi görünüşümün tutsağıyım.” 

“İsrail, kazası ve belasıyla kendi görünüşünün tutsağı iken, maalesef Kürtler başkalarının kendileri için yarattığı imgenin tutsağı haline gelmiş durumdalar” 

İsrail ile aynı kaderi paylaşmak Kürt Solu ve Kürt ümmetçilerinin hesabına gelmeyebilir, ama bu bir gerçekliktir. 

Zaten bundan dolayı Türkiye ve İran, Kürtlerin devletleşmesini, Orta Doğu’nun en büyük “Şeytanı” İsrail’e benzetmektedirler. Türkiye ve İran’ın sürekli “ikinci Israil’e izin vermeyiz” ifadeleri Kürtlerin, İsrail ile aynı kaderi paylaştığının en basit örneklerinden sadece bir tanesidir. 

Kürtlerin bugün Güney ve Güneybatı Kürdistan’daki kazanımları Türkiye ve İran tarafından her ne pahasına olursa olsun engellenmek isteniyor. Ama Kürtler, hala Türkiye ve İran’dan insaf bekliyor, darılmamaları için her türlü çabayı sarf ediyor, üstelik İran ve Türkiye'nin bağımsızlık referandumunda, Kürtlerin elde ettikleri kazanımları topyekûn imha etme girişimlerine rağmen! 

Elbette Kürdistan’ın bu konumundan haberdar olan, kanaat önderleri ve siyasiler de var. Fakat parmakla sayılacak kadar az oldukları için, Türk, Acem ve Arap gibi düşünen, onlar gibi olmak isteyen siyasi, aydın ile akademisyenlerin etkisinden kurtulamıyorlar. 

Çoğu sömürge ülkelerin metropollerinde yetişen kadrolar, “efendilerine benzemeye çalışırlar ama milletlerine bezemekten kaçınırlar’ çünkü onlara göre milletleri köle muamelesi görmekte ve kimliksizdirler…

İşte bu durum, Kürtlerin sağlıklı bir siyaset yapmasının önünde en büyük engellerden birini teşkil etmektedir. “Efendisine” benzemek demek, şu anda Kürtlerin yanında duran ABD, Avrupa ülkeleri ve İsrail’e karşı durmak demektir. Gerçi ABD ve müttefiklerinin, Güney ve Güneybatı Kürdistan’da gözle görünür yardımları o tezi Kürtler arasında mahkûm ediyor, fakat belleklerden silinmiş değil. 

O yüzden, İsrail hala düşmandır, “ABD ve müttefikleri de kendi menfaatleri için bölgede bulunmaktadırlar” safsatası onlar için daha ağır basmaktadır. (Bu ayrı bir mevzu konunun dışına çıkmak istemiyorum.) 

Bu mantık skalası Güneyli Kürtleri de etkilediği için onlar da Avrupa ülkeleri veya İsrail gibi olmak istemez. Dubai ve Dubaili olmak en büyük hayalleridir…

Kürtlerin Dubailileşme… 

Dubai denince, çoğu insanların aklına gelişmiş modern ve zengin bir ülke geliyor. Zengin olduğu doğrudur. Ama sermaye zenginidir. Kültür veya sanat zengini değildir. Fakir olan Mısır, kültür ve sanat bakımından Dubai’den çok ileridir. Dubai’nin sergileyeceği sanat ve kültür eseri yoktur. 

Kısacası Dubai, kumarhaneleri ve gece kulüplerini barındıran dağ gibi yüksek binaların dikildiği bir yerdir. Suudi Arabistan ve Kuveyt şeyh ve şehzadelerinin “zevk û sefa” bahçesidir.  

Ancak Dubai'nin Batı dünyası ile olan ticari ilişkileri, Dubai'yi Avrupalılaşmaya ve Batılılaşmaya yönlendiriyor. Dubai ise tereddütsüz gelişmelere ayak uyduruyor. Dubai’nin, İsrail ile ilişkilerini iyileştirilmesi bu gelişmelerin bir gereğidir.

Kürtlerin batı dünyası ile olan ilişkileri yeni olmasa da IŞİD’e karşı mücadelede muazzam bir seviyeye geldi. Kürt ve Kürdistan meselesi IŞİD’e karşı mücadele sayesinde öyle bir noktaya geldi ki, artık Kürt siyaseti bile bu gelişmelere ayak uyduramaz raddeye geldi. 

Kürtlerin bu gelişmeleri kullanıp batılılaşmaya yönelmeleri gerekirken, Dubailileşme de ısrar ediyorlar. Güney Kürdistan’ında bazı Kürt liderlerin “Kürdistan’ı Dubai gibi yapacağız ifadelerini kullanmaları büyük bir talihsizliktir.

Dubai olmak yerine, kısa sürede olmasa bile pekâlâ İtalya, İspanya, Portekiz veya Yunanistan gibi olabilirler. İsrail gibi olmanın adımlarını atabilirler, neden olmasın ki?

Yahudiler 70 yıllık devlet tarihinden sonra, dünyaya kafa tutacak seviyeye gelebiliyorsa, kendi toprakları üzerinde yaşayan 50 milyon Kürt neler yapmaz ki?

Kürt milleti, Güney ve Güneybatı Kürdistan’da IŞİD’e karşı verilen mücadelede, kahramanlık destanlarıyla neler yapabileceğini bütün dünyaya gösterdi.  

Batı dünyası, Kürtlerin devletleşmesine onay vermeyebilirler. Fakat İsrail de aynı kaderi paylaşıyordu. İsrail’in bağımsızlık çabalarına, Britanya’nın dışında kimse destek vermedi. Sovyet Rusya’dan, ABD’ye kadar herkes karşıydı… 

Evet, Kürtler de İsrail’in kaderini paylaşıyor, ama Kürtler bunun farkında değiller. 

Türkiye ve İran, Kürtlerin gerçeklerini kavrayabilmesinin önündeki en büyük engel olma özelliğini koruyor. Güney Kürtlerinin Dubailileşme arzusu, Güney’de henüz görülmeyen tahribatları yarattı bile. Başkent Erbil’in, bazı mahalleri ‘’Mesul” ve siyasi kadroların şemsiyesi altındaki insanların gece kulüplerinde gezdiği alana döndü.

Dubailileşme arzusu, muazzam bir sermayedar sınıfını oluşturdu ama aynı zamanda yıllarca Kürt milletinin özgürlüğü için mücadele eden veya edenlerin sonraki jenerasyonu 90’lı yıllarda yaşam şartlarına mahkum kalmış durumda.

Bu da toplum içinde sorunları beraberinde getiriyor. Son dönemlerde yaşadığımız ‘Orman göçmenlerinin’ ortaya çıkmasına neden oluyor. Dubailileşme arzusu, muazzam bir sermayedar sınıfı oluşturmuş durumda, sınıf dışında kalan Kürtler ise  'orman göçmenleri' olarak karşımıza çıkıyorlar. Yıllarca Kürt milletinin özgürlüğü için mücadele eden ya da edenlerin sonraki jenerasyonu ise 90’lı yılların yaşam şartlarına mahkum bırakılmış durumdalar. 

Bu göçmenlerin fakirlikten ya da siyasi baskılardan kaçtığı yok, bunlar sadece yukarıda bahsettiğimiz ‘’mesul ve siyasi kadroların şemsiyesi altında yaşam konforuna sahip olamadıkları için ülkelerini terk etmeyi düşünüyorlardı.

Burada Kürtlerin önünün açılmasında KDP’ye önemli görevler düşüyor. Çünkü KDP Kürtlerin aile reisi konumundadır. Kürdistan meselesi, PKK ve Mam Celal sonrası YNK’nin insafına terk edilmeyecek biçimde büyüktür. 

KDP, bu sorumluluk gereğince siyaset üretmek zorundadır. Hem de Türkiye’ye olan abartılı güvenin iflas ettiği bilincini göz önünde bulundurarak…

Bu konu esasında gelecek yazım da; “KDP altın yıllarını yaşıyor ama…” konusu üzerine olacak ve KDP’nin, üzerindeki sorumluluğu millete nasıl kanalize etmesi gerektiğini içerecek. 


   Rojhat Amedî 

    09.12.2021

 

Diğer yazıları:  İran’ın, Mam Celal sonrası YNK üzerindeki etkisi ve partinin bitmeyen hesaplaşmaları

 


() PeyamaKurd

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. PeyamaKurd'un yayın politikası ve editoryal paradigması ile her zaman uyumlu olmak zorunluluğu yoktur.