Kartlar yeniden dağıtılıyor: Türkiye’nin seçim şansı bitti!

"Siyaset her zaman doğru olanı yapmak değil, mümkün olanı yapmaktır. Kürtlerin kavrayamadığı ya da kavramak istemediği budur. Kürtler, geçmişe yönelik siyaseti bırakmalı yeni konjonktüre göre üretim yapmalıdır. Gelecek ‘yeni dünya düzeninde’ öyle ya da böyle, farklı sahneler, farklı sistemler, farklı yüzler, farklı bir siyasi mücadele ile yer edinmelidir."

Dünya, artık başta Avrupa coğrafyası olmak üzere, Soğuk Savaş benzeri bir döneme girdi gibi görünüyor. Bu savaş sadece iki ülke arasında fiziki olarak yaşanıyor görünse de okunması farklı yapılacak türden bir harp. Bir bakıma Rusya-Ukrayna savaşını dünya jeopolitiğinde bir kırılma noktası olarak değerlendirmek gerekir denirse yeridir.

Çünkü bu savaş sadece Moskova-Kiev hattını değil; ABD, Türkiye, İran, Kürdistan Bölgesi, Kürtler, Irak, Orta Doğu hatta Körfez ülkelerini dahi etkileyecek türden…Savaşın olası etkileri ve konjonktür değişimlerini birkaç başlık altında ele alıp incelersek daha sağlıklı sonuçlara varabiliriz.

Türkiye ve ABD ilişkileri:

Hatırlanacağı üzere Joe Biden ABD Başkanı seçildiğinde Erdoğan ile görüşmemişti. Biden, çok uzun bir süre sonra NATO zirvesinde (Haziran 2021) Erdoğan ile görüşmeyi kabul etmişti. İlk yüz yüze görüşme her ne kadar genel bir toplantı olarak basına yansımış olsa da tabiri caizse ‘ayaküstü’ gerçekleşmişti. ABD Başkanı Biden o gün, Erdoğan’a bazı önerilerde bulunmuş kartlarını ‘çok açık bir şekilde’ oynamıştı.

Bu kartların kare ası şu şekilde idi: Türkiye’nin; İsrail ile ilişkilerini düzeltmesi ya da yumuşatması, Ermenileri rahat bırakması, Körfez ülkeleri ile ilişkilerinde iyileşmeye gitmesi ve Rojava’ya saldırmaması…

Türkiye’nin son yıllarda dış politikada attığı yanlış adımlar, içeride temel hak ve özgürlüklerin ihlali gibi konulardan dolayı ABD ile olan siyasi ilişkilerini erozyona uğramıştı. 

Erdoğan, Joe Biden’in önerileri ciddiye almış görünüyor. Çünkü Türkiye son zamanlarda ‘dış politikada’ gözle görülür bir değişikliğe gitmiş durumda.

Bu çerçevede Körfez ülkeleri, Ermenistan ve İsrail ile normalleşme startı verildi ve en önemlisi İsrail, yıllar sonra Türkiye’ye geldi. Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in Türkiye ziyaretini de unutmamak gerekiyor. Türkiye, İsrail ile olduğu gibi Atina ile de yeni bir sayfa açmak istiyor. Washington ise, iki ülke arasında kriz değil ittifak istiyor.

Ankara, Erbil ile de temasa geçerek İran ve Rusya enerjisine bağımlılığından kurtulmak istediğini bizzat iletti. Kürdistan Bölgesi Neçirvan Barzani bu kapsamda Türkiye’ye davet edildi.

“İran, Kürt enerji kaynakları ve Türkiye”

Türkiye’nin söz konusu ilişkilerini geliştirmesinden rahatsız olan İran, özellikle İsrail ile olan yakınlaşmadan dolayı Ankara ile olan politikasında değişikliğe gitti. Çünkü Türkiye’nin, İsrail ile normalleşmesi demek, ‘İran nezdindeki İslam dünyasında’ özellikle Filistinlileri ‘sırtından bıçaklamak’ gibi kabul edildi. Hatta Hamas yaptığı açıklamada, “Gelişmeleri üzüntü ve endişe içinde yakından takip ediyoruz” dedi.

Gelişmeleri izlemek ile yetinmeyen İran, Türkiye’ye karşı ilk icraatını, ihracat üzerinden yaptı. Tahran, Türkiye’ye yolladığı gaz vanalarını sözüm ona ‘tamirat’ gerekçesi ile kapattı.

Enerji de dışa bağımlı olan ve gelişmelerden hoşnut olmayan Türkiye de, “Madem öyle ben de Erbil’den enerji ihraç ederim” dedi ve ardından Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani’yi Türkiye’ye davet etti.  

Tabi İran yine geri durmadı. Etkisinin üzerinde olduğu Bağdat’ı tetikleyerek Irak Federal Mahkemesi’nde ‘Kürtler petrol ve doğalgaz ihraç edemez’ kararını aldırttı. Bu karar yasadışı bir karardır. Kürtler, Bağdat ile uzlaşı çerçevesinde kendi petrol ve doğalgazını ihraç etme konusunda bağımsızdır.

Gelin olayı başka bir paradigmadan da ele alalım. Bilindiği üzere Irak’ta hala uzlaşı yoluna gidilemeyen ‘Cumhurbaşkanı seçme’ konusu da bulunuyor. İran, seçilecek ismin kendi taraflarında olmasını canı gönülden istiyor. Bugün Cumhurbaşkanlığı kürsüsü boş ise bu biraz da Tahran-Ankara arasındaki kutuplaşmaya da bağlıdır. Çünkü İran, Neçirvan Barzani nezdinde Erbil ve Ankara’ya mesaj vermeye çalışıyor. 

“Aktörler ve sahne aynı: Orta Doğu’da kartlar yeniden dağıtılıyor”

Orta Doğu’da kartlar yeniden dağıtılıyor. Ama bu sefer aktörler de sahne de farklı olacak. Birincisi Kürdistan Bölgesi’nde yapılan referandumdan sonra devre dışı bırakılmak istenen Kürtler, tekrar oyuna dahil oluyor.

Dünya beklenmedik şekilde öyle bir yapı değişikliğine gitmeye başladı ki özellikle ellerinde enerji bulunmayan global ülkeler, Kürtlerin elinde bulunan ‘enerji kaynaklarına’ yönelmeye başladılar.

Bazı ‘gri kesimler’ her ne kadar Kürtleri Batı müttefiki görmese de öyle değil. Kürtler, özellikle IŞİD savaşından sonra ABD’nin müttefiki olarak yer edindi. ABD ve Batı, Kürtleri ‘Orta Doğu’nun demokrasi ve eşitlikçi mimarı’ görüyor ve müttefik kabul ediyor.

İran, bu durumdan oldukça rahatsız. Bir dipnot düşelim: “Dün gece Erbil’de bulunan ABD’nin yeni konsolosluğuna İran taraftarlarınca saldırı yapıldı. Erbil’deki konsolosluk, ABD’nin en büyük konsolosluğu olarak inşa ediliyor. Füzeler ise üsse isabet etmeyerek havada patladı.”

Erbil’in, Türkiye ile yakınlaşması, Türkiye’nin ise İsrail, Yunanistan ve Kürtler ile sıcak diyaloga girmesi İran’ı oldukça kızdırmış olacak ki bu saldırıları artık açık açık yapıyor.

“Kürtlerin enerji potansiyeli ve gelecek yeni dünya”

Kürtlerin elinde olan ‘enerji kaynakları’ sadece Türkiye’ye verilecek şeklinde algılanmamalı. Rusya’nın sebep olduğu ‘yeni dünya’ Rus enerjisinden bağımsız olmak isteyen Avrupa‘yı da Kürtlerin, enerjisine talip edecektir. Yani bu ‘yeni dünya düzenini’ ne Kürtler ne Türkiye ne de Avrupa yarattı.

Dünyadaki beklenmedik siyasi konjonktür buna vesile oldu. Bu, Avrupa, Erdoğan ya da Kürtlerin mimarisi değil.

Yapılan araştırmalara göre Kürdistan’ın gaz rezervleri Türkiye’yi 300 yıla kadar besleyebilecek potansiyelde. Bu potansiyel Avrupa’nın büyük bir kesiminin de enerjisini karşılayabilecek orandadır. Tabi ileride hangi enerji kaynakları dünyaya hükmeder onu bilemeyiz ama şu an için durum bu vaziyette.

Bu gelişmelerin ‘Kürt meselesine’ olan yansıması bir şekilde elbette olacaktır. Peki, Erdoğan Biden’in önerilerine kulak verip düzelttiği dış politikasını, Kürtlere yönelikte başlattığı olumlu sürece tekrar dönüş yapabilecek mi? Bunu zaman gösterecektir.

Şimdi kimse çıkıp, ‘Erdoğan mı?!’ diye sormasın. Siyaseti hala öğrenmeyen Kürtler bilmelidir ki, Cumhur ittifakı ile Millet ittifakı arasında zerre-i miskal kadar fark yoktur.

“Erdoğan mı?!” sorusunu sormak yerine, bütün büyükşehir belediyelerini CHP’ye kazandıran Kürtler olmasına rağmen, “Kürtlere hala bir merhaba vermekten korkan CHP mi?” demekte lazım

Erdoğan ve AKP’nin bugünkü durumundan Kandil, HDP ve bunları dolduruşa getiren Cemaat ve CHP’nin ta kendisi de sorumludur.

Kürdistan Bölgesi’nin Türkiye, Irak, ABD ya da Batı ile olan diplomatik ilişkileri farklıdır. Çünkü Erbil, adımlarını diplomasiye göre atmak zorundadır. Bunu artık bilmemiz lazım. Partiler ile hükümetler ayrı torba içindeki kurallara göre hareket ederler. Bu siyasetin gereğidir.

Şunu ifade etmekte fayda var:  Türkiye ve İsrail yıllardır birbirine hasımdı. Aynı şekilde Yunanistan ile son yıllarda neredeyse savaşacak duruma gelmişlerdi. Suudi Arabistan ile darbe meselesinden sonra düşman idiler lakin diplomatik olarak görüştüler. Kürtler ile referandumdan sonra boğaz boğaza geldiler ama bugün üst düzey diplomatik temaslar yapılmaya başlandı. İşte politikanın yapısından biri de budur. Dün düşman bugün dost…

Gri alanlar bitti ve Almanya'nın Nordstream II'yi (Kuzey Akım 2) iptal etmesi kararı ‘yeni dünya döneminin mükemmel’ bir örneği olarak karşımızda.

Kürtler, birçok NATO ülkesi tarafından müttefik görünüyor. Türkiye’de NATO üyesi. Kabul edin ya da etmeyin Kürtler, Türkiye ile görüşmek zorundadır. Çünkü NATO ülkeleri bir müttefikse, Kürtler de onlarladır. İran ve benzeri ülkelerin kabul edemediği de budur.

Çünkü, ‘Siyaset her zaman doğru olanı yapmak değil, mümkün olanı yapmaktır’ Kürtlerin kavramak istemediği ya kavrayamadığı da budur.

Kürtler, geçmişe yönelik siyaseti bırakmalı yeni konjonktüre göre üretim yapmalıdır. Gelecek ‘yeni dünya düzeninde’ öyle ya da böyle, farklı sahneler, farklı sistemler, farklı yüzler, farklı bir siyasi mücadele ile yer edinmelidir.  

1970’lerin rafa kalkmış ‘anti-emperyalist’ ekseninden hala kurtulamayan bazı Kürt cenahlarının, Hizbullah, Hamas, Haşdi Şabi, IŞİD ve İran ile aynı yörüngede Batı dünyasına karşı, Putin’in safında yer alması tek kelime ile faciadır.


    Rojhat Amedî 

      13.03.2022

 

Diğer yazıları:  Kürtleri açıkça yok sayan 'Birleşik Türk Muhalefeti Hareketi' dün beyan edildi!

 


() PeyamaKurd

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. PeyamaKurd'un yayın politikası ve editoryal paradigması ile her zaman uyumlu olmak zorunluluğu yoktur.