Kürtlere devlet olmayı yasaklayan doktrinin mantığı nedir?

Bugün PKK medyasında Ali Haydar Kaytan’a ait, “Uluslararası komplo ve yeni paradigma” başlıklı bir yazı yayımlandı. Söz konusu yazıda, Abdullah Öcalan’ın sosyalizm temelli düşünce yapısına binaen değerlendirmeler yapılmış. Yazının ulus devlete ait bölümünde şu sözler yer alıyor:

“….Öte yandan Ulus-devlet demek halklara dayatılmış en kapsamlı komplo demektir. En fazla da Kürtler için bir komplodur. Ulus-devletin kendisi komplodur, her türlü komplo gelişebilir. Onun için “komplo devam ediyor” dememek gerekiyor, zaten bu sistemin kendisi bir komplo sistemidir. Komplo yenilir de, bazen gevşer de ama komplolar varlığını sürdürürler. Kürt sorunu çözülmeden bırakılıyor. Kürtler bitmez ama bir araç durumuna düşer ve sistem istediği zaman Kürtleri kullanır.” 

“Sistem, yenilenebilir bir ekosistem üzerine kuruludur”

Anti-sömürgeciliğin ve politikanın psikoloğu olarak bilinen Frantz Fanon 1952’de yayımlanan Siyah Deri Beyaz Maske kitabında şu ifadeleri kullanır, "Siyah derimizde açılan her yaraya kendi ellerimizle dokunmamız gerekli.” Bundan dolayıdır ki biz, yaramıza kendi ellerimizle dokunmalı ve bedenimizde var olan o iltihap tutmuş yaranın acısını bizzat ruhumuzda hissetmeliyiz.

Burada önemli olan aslında ulus devletin yokluğu değil, ulus devletin var olması gerektiğidir. Çünkü içinde bulunduğumuz zaman kapitalizm, kaos ve fırsatlar çağıdır. 

Kaytan, sistemin kendisinin bir komplo sistemi olduğunu ifade ediyor. O da biliyor ki sistem denen olgu, oluşturulmuş bir ‘oyun alanının içidir’ ve oyunun içindeki sistem asla çök(e)mez sadece başkalaşıma uğrar. Çünkü sistem dinamik bir realitedir ve işlevselliği her açıdan yenilenebilir bir ekosistem üzerine kuruludur. 

PKK kanadının her açıklaması Kürtler üzerinden şekillenirken, açıklamalarının temel dayanağı ise ‘Kürtlerin sistem içindeki yokluğu üzerine biçimleniyor.” Kürt milleti, bağımsızlık temelinde ilerleyen bir maneviyatın sorumluluğundadır. Bu temadaki soyut açıklamalar artık Kürt milletinin gözünde, ‘Üniversitelerin akademi kitaplarında öğrencilerin anlamakta zorluk çektiği tozlanmaya meyilli nutuklara benzemektedir.’

“Kürtler bir sorun mudur ki, meselesi unutturuluyor?”

Ayrıca Kaytan ve PKK ekolü Kürtlerin bunca yıldır verdiği mücadeleyi neden ‘Kürt sorunu’ temeli üzerinde oluşturulmuş bir algı üzerinden pazarlıyor? Psikanalitik yaklaşımda dile temas eden her sözcük, aslında zihinsel üretimin bir nüvesidir. Acaba onlar için ‘Kürtler bir sorun mudur ki sürekli dile bu şekilde gelmektedir?’ Kürdistan bir ulus/devlet meselesidir ve temel argüman bir ‘Sorunmuş gibi’ değil, ’Kürdistan ile sömürge meselesi üzerine bina edilmelidir.’ Kürdistan meselesini, Kürt sorunu adıyla simgeleştirmenin ve hedeflenen kitlenin beynine şırınga etmenin temel dayanağı aslında Kürdistan’ı unutturup var olan problemi bir sorun olarak yutturmaktan başka bir şey değildir. 

‘PKK, ideolojisinin işleyeceğine gerçekten inanıyor mu?’

Ulus devleti ‘korkunç’ olarak niteleyen PKK kanadı, dağlara çağırdığı onca insana neden ‘Kürdistanın özgürlüğü’ üzerinden vaat vermektedir. Özgürlük denince Kürtlerin %90’ı Kürdistan’ın devletsel özgürlüğünü anlar, dünyanın geldiği küresel kaos aşamasında halkların özgürlüğü onlar için yorgunluktan başka ne anlam ifade edebilir ki? 

Halkların özgürlüğünden kasıt nedir? Misal, PKK’nin yaratmış olduğu ‘devletsiz özgürlük sembolizmi’  neden 4 parçaya bölünmüş Kürtlerin şu an yaşadığı devletler konuya bahis olduğunda ‘ülke birliği içinde, beraber yaşam’ politikası faaliyete geçmektedir? ‘Ulus/devlet korkunç ise neden bu devletler içinde birlik mesajları verilmektedir? Mantıken bu devletlerin de yıkılması gerekmiyor mu?

Peki Ali Haydar Kaytan, Filistin’e hak gördüğü devleti neden Kürtlere hak görmüyor? Filistinliler, kendi Arap kimlikleri ile diğer tüm Arap ülkelerinde bir Arap gibi kabul edilirken Kürtler; İran’da, Fars Türkiye’de Türk, Suriye ve Irak’ta Arap vatandaşı olarak kabul görüyor.

Acaba PKK’nin kendisi kapitalizmden ziyade 23 Arap devletine de özgürlük getireceğine inanıyor mu? Devleti geçelim, El Kaide, IŞİD, HTŞ ve tüm terör yapılarını da sayarsak PKK, Orta Doğu’daki bu yapılanmalara da geçmişten gelen ve şu an kendi temel öğretilerine dönüşen ‘Halklar ve ortak yaşam habitatını’ kabul ettireceklerine inanıyor mu? 

Mantıksal paradigmadan bir okuma yaparsak bu mümkün değildir. Çünkü Orta Doğu’da sadece ideolojik değil, Samuel Huntington’un da ifade ettiği gibi ‘Medeniyetler Çatışması’ da mevcuttur. Kürt milletini bir sorun gibi yansıtmak, "Her türlü tanınma çabasını dışlayan ve her türlü ahlâki gerekçeye kulağını tıkayan mutlak bir yönetim tekniğidir.” Bu yönetim biçimini iyi nüfuz eden PKK kanadı, gerçekliği göz ardı edip sosyalizm sanrısına kapılmaktadır. 

“Kürtler, Romalılar, Persler… Önceden yok muydu?

Ulus Devlet’in Fransız Devrimi sonrası ortaya çıktığı kabul ediliyor. Fakat ulus devlet aslında Ali Haydar Kaytan’ın da ima ettiği gibi bir sistemin işleyişi, devamıdır. Ulus devletten önce imparatorluklar, onlardan önce krallıklar vardı. Peki, Romalılar önceden yok muydu? Ya da Orta Doğu’daki İran? Onlar, Persler değil miydi? Her şeyi geçtik Kuran-ı Kerim’in Hucurât Suresi’nin 13. Ayeti, “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık” demiyor mu? Ya da Kürtler… Onlar PKK’nin mücadelesi ile mi var oldular? Gutiler, Urartular, Medler, Mıtanni… Bunlar Kürtler değil miydi? Bunlar mücadele vermedi mi? 

Bir ideolojiyi benimsemiş ve içselleştirmiş bir insan, onun en doğru olduğuna da inanır. Çünkü ideoloji her şeyden önce kişisinin münferit açıdan bir dünya görüşü olarak kabul ettiği varlıktır. Kaytan da PKK ve kendi ideolojisinin deneyimlenmesi gereken en önemli değer olduğuna inanmaktadırlar. Fakat, günümüzde kapitalizm ve neo-kolonyalizmin devam ettiğini göz önüne alırsak bu bir yanılsamadır ve  modernleşen Kürt milleti içinde de kabul görmeyen bir salvodur. 

“Herkes’ uyanan Kürt milletinin çoğunluğudur”

Sömürgecilik, ehlilleştirilmesi mümkün olmayan bir seleksiyonun ürünüdür. Fakat sömürgecilik bir düzendir. Çünkü sömürgelerde hakikat çırılçıplak bir biçimde dolaşmaktadır, iktidar görünmez bir kılıfa ihtiyaç duymamakta, göz göre göre yapmakta ve öldürmektedir. Bu bağlamda ulus olmayan devletler de ölmeye, öldürülmeye, jenoside uğramaya ve kimlikliksizliğe mahkumdur. 

PKK, oluşan yeni dünya düzeninde kalıp değişikliğine gitmelidir. Klişeleşmiş açıklamalar, gürültü kirliliğinden başka bir şey değildir. Klişeler, müritleri inandırabilir fakat herkese nüfuz edemez. Buradaki ‘herkes’ uyanan Kürt milletinin çoğunluğudur.

Kaytan’ın yazısında geçen, “Kürtler bitmez ama bir araç durumuna düşer ve sistem istediği zaman Kürtleri kullanır” sözüne bir gönderme yaparsak, “Sistem, devlet olmayan milletleri kullanmak bir yana varlığını, yokluk olarak görebilme yeteneğine sahip bir donanımdır. Eğer Kürt milleti neo-dünya düzeninde hiçleşmek istemiyorsa, şeyleşmiş klişe yapılara kulak asmamalı, şehitlerine, davasına, milletine ve onuruna olan saygısından devletleşmenin kutsaliyetini idrak etmeli ve bu temel üzerinde birleşmek için ortak bir akıl üretmelidir.” 


Rojhat Amedî 

12.02.2020