Türkiye’nin hedefinde “Teröristler” yok, Kürtler var

Kimse Türkiye’nin sadece “Terörist” Kürtleri hedef aldığı saçmalığına zaten inanmıyor. “Barış Pınarı” adı altında başlatılan savaşın kimleri ve neyi hedeflediğinin gizli saklı bir yönü kalmamıştır:

‘Kürtleri imha etmek, yerlerinden sürmek ve onların yerine de Türkiye’deki Arap göçmenleri yerleştirmek.

Şu ana kadar tel örgülerinin ayırdığı Kuzey ve Güneybatı Kürtlerinin arasına etten bir duvar örmek, hatta oralarda Kürtçeyi de yasaklamak.

Ancak, Türkiye’nin Kürtlere karşı başlattığı bu düşmanca politikaya hala kılıf uyduran bazı çevreler var. Şu veya bu şekilde iktidarın yanında duran, çıkar ve siyasi kariyer uğruna gelişmeleri sessiz sedasız takip eden bazı Kürtler gibi.

Hatta Kürt siyasetinde yeri olan, bir türlü hayal ettikleri konuma ulaşamayan ve bundan dolayı PYD’nin yenilgisini dört gözle bekleyen siyasi cambazların bulunması da meselenin en trajik yanıdır.

Bir de “Anti Emperyalist” siyasi İslam kimlikli Kürtler…

Türkiye’nin hedefinde “Kürtler yok, PKK-PYD ‘teröristleri’ var” nakaratını tekrarlamaktan usanmazlar…

Oysa bu nakaratları seslendiren çevreler, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin PYD “Teröristlerinden” önce ENKS “Teröristlerini” nasıl bitirdiklerini bilmezler.

Kim bilir, belki ENKS de nasıl etkisizleştirildiğini fark etmemiştir.

Obama’nın Rojava’da bıraktığı enkaz…

Bilindiği gibi 18 Aralık 2010’da Kuzey Afrika ülkelerinde Arap Baharı adında halk ayaklanmaları başladı. Ve bu 15 Mart 2011’de Suriye’ye yansıdı. Kısa bir süre içerisinde ülkenin her tarafına yayıldı.

Daha o zaman Kürtlerin başkaldırısının, Suriye muhalefetinin başkaldırısına benzemeyeceğini anlayan Beşar Esad, Kürtlerle görüşmelere başladı.

Ortada henüz YPG yok YPJ yok. Sadece Osman Öcalan’ın kurduğu PYD var ama henüz güçlü değil. Çünkü Suriye rejimi, Türkiye ile imzaladıkları Adana Mutabakatı gereğince PKK lideri Öcalan ve örgütünü kapı dışarı etmiş, örgüte yakın olanlara da göz açtırmıyordu.

Onun için, Esad’ın temsilcileri önce Suriye Kürdistan Demokrat Partisi ve diğer parti yetkilileri ile görüşmeye başladı. Kürtlerin kendi bölgelerini kendilerinin savunması ve yönetmesi önerisinde bulundu.

Gelişmeleri fark eden T.C. müdahale eder. Konu, Başkan Barzani ve Obama’ya kadar gider.

Obama, ortalığı yatıştırmak için, Beşar Esad’ın en fazla 4 ay iktidarda kalabileceğini ifade eder. Yani Türkiye’yi kızdırmamak için Kürtlere, “Sabırlı olun” mesajını iletir. 

Oysa en fazla 4 ay iktidarda kalabileceği düşünülen Beşar Esad, hâlâ dimdik ayakta.

Kürtlerin kendi bölgelerini kendilerinin savunması önerisini getiren Esad’ın temsilcileri, önerinin reddedilmesinden sonra Kandil’e müracaat eder. Akabinde PYD güçlü bir şekilde Kamışlo’ya yerleşir.

PYD yetkilileri daha o dönemlerde Türkiye ile barışık kalmaya özen gösterdiler. Ankara ile ilişkiye geçtiler. HDP’nin Türkiyelileşme politikasından farksız bir izlenim vermelerine rağmen bir türlü kendilerini kabul ettiremediler. Bir süre sonra Türkiye’ye gidiş gelişleri de askıya alındı.

Rejim ile barışık olan PYD, zaten Kandil’den dolayı var olan İran ilişkilerini de geliştirdi.

Burada belirtmekte fayda var;

Türkiye’nin PYD’yi reddetmesinin nedeni, PYD’nin ÖSO gibi olmayı reddetmesidir. Salih Müslim, “Bize Türk askeri gibi Şam’a karşı savaşmamızı istiyorlar, biz bunu yapamayız” demişti zaten.

Daha sonra, PYD’nin aynı yaklaşımı Rejim ve İran’a karşı sergilemesi PYD’nin yapayalnız kalmasına neden oldu.

ENKS’yi durduran Türkiye, bu kez PYD’yi durdurmalıydı ve IŞİD terör örgütünü PYD’nin üzerine saldı. Hedef ileride oluşacak Kürt statüsünü engellemek. IŞİD Kobane kapılarına dayandı. Ankara’da “Kobane düştü düşecek” hesabı yapılırken, ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon müdahale etti ve Kobane düşmedi.

Katliama susamış sarıklı, sakallı çirkin vahşi yarattıkları, Kürtlerin genç ve güzel erkek ile kadınları yenilgiye uğrattı.

Türkiye, IŞİD ile engelleyemediği Kürt kazanımlarını bu kez Rusya ve İran ile engellemenin yollarını aradı. Şam’da namaz kılmayı hayal eden Türkiye, destekleri ile Halep’in bazı beldelerine yerleşen muhalefetin, Rusya, İran ve Hizbullah tarafından çıkarılmasına razı oldu. Bu danışıklı dövüş, Rusya’nın Türkiye’nin Efrin işgalini onaylamasını beraberinde getirdi. Rusya’nın hedefi Suriye’deki üslerini korumak, Türkiye’nin ise Kürt kazanımlarını baltalamak. Bu çerçevede stratejik ortaklılar geliştirmek. İşte Astana ve Soçi görüşmeleri bu temelde oluştu ve bu temelde yürütülmektedir.

Türkiye ve Rusya, hedeflerinin Kürtlere karşı olmadığını ispatlamak için bir de aralarında “Kürt gruplarının” olması gerekliydi. PYD tarafından kabul görmeyen, ilk dönemlerde her türlü baskıya maruz kalan ve sonra da Rojava’dan kovulan ENKS, bu işin yegâne adayı idi. ENKS, daha sonra Rusya, Türkiye ve İran’ın fikri olan Suriye Anayasa Komitesi'ne de dahil edildi. Ama Türkiye’nin politikasına “ters düşen” bazı kürdistani ENKS’liler de Türkiye’den kovuldu. Hatta Suriye Anayasa Komitesinden de atıldı ve yerine Türkiye’ye sadık bir ENKS’li yerleştirdi.

Türkiye, Güneybatı Kürdistan’daki kazanımları imha etmekle yetinmiyor. Aynı zamanda, Güney Kürdistan kazanımlarının da önüne geçmenin planlarını yapıyor. 

Efrin işgali ile “Planlanan Koridoru engelledik” açıklamasını yapan savaş iktidarı, Ovacık istikametini tekrar gündemine alarak hem Güney ve Güneybatı Kürdistan’ı birbirinden ayırmak, diğer taraftan da Kürdistan’ın can damarı olan İbrahim Halil Gümrük Kapısını işlevsiz hale getirmek istiyordu. Yani Güney’i, Bağdat’a mahkûm etmek.

Sonuç olarak;

Güneybatı Kürdistan’da ENKS’yi görmek istemeyen Türkiye, PYD-YPG’nin iktidar olmasına engel olamadı.

Kaldı ki, PYD-YPG’nin Batı dünyası ile geliştirilen ilişkiler sayesinde, dıştalayıcı ve tasfiyeci siyasetini, gözle görülür derecede terk etme noktasına geldiğini ve Kürt ittifakının gerçekleşmesi için çabaladığını görmek lazım.

PYD’nin eski duruşunu karıştırıp yargılamak sadece savaş iktidarının işine gelir.

Kürtlerin uluslararası düzeyde kazandıkları muazzam imajı hiç kimsenin baltalamaya hakkı yoktur. Kazanılan bu imaj, Kürtlerin birlik ve ittifakı ile taçlandırılmalıdır.

Mazlum Kobane’nin çağrıları, bir an önce değerlendirilmeli.

Sessiz kalan ümmetçi Kürt kardeşlerimize gelince;

Hani Filistinliler için sokaklara dökülüyordunuz ya,

Kudüs’ten dolayı gece gündüz demeden her tarafta eylemler düzenliyordunuz ya,

Hani Dünyanın en ücra köşelerinde Müslümanlara yapılan zulmü lanetliyordunuz ya,

Şimdi, bir anlık olsun, uzaklarda suçlu aramaktan bir vazgeçin ve kapınızın önünde cereyan eden zulmü görün.

Yüzyıllardan beri Kürtlere “Kardeşiz” diyenlerin, dünyanın en barbar örgütleriyle beraber Kürtlere karşı başlattıkları katliamı görün artık, yeter…

Umarım eylemsizliğiniz, savaş iktidarının acımasız olduğundan kaynaklıdır.

 

Rojhat Amedi

13.11.2019